Millie göz yaşlarını silip aynı oda içerisinde üç portal açtı. Birinden jaguar çıktı. Ve hislerim de yine yanılmıyorsam bu portallardan sadece bu oda da çıkmıyordu. Millie her dakika daha fazla portal açmaya başladı. Biri kapanıyor on tane açılıyordu. "Clay!" diye bağırdım. "hesaplaşma vakti!" ona doğru hızlı adımlarla yürüdüm. "seve seve" dedi ve o da üzerime yürümeye başladı. Korumaların ikisi jaguardan kurtulmaya çalışıyordu. Millie ise Adnor'la savaşıyordu. Clay'in karnına bir yumruk indirdim. Nefesi kesildi. Kolundan tuttum çürütmeye başladım ki kolunu hızla geri çekti ve sadece yüzük parmağını çürüttüm ve acıyla inledi. Kaçmaya çalıştı ona doğru koştum arkasını dönmedem bir hamleyle bana çerme taktı ve yere yığıldım. Sırtıma bir şey enjekte etti. Kolundan tutup kendime çektim. Artık o da yerdeydi verebildiğim en acı biçimde kolunu çürüttüm. Kolu elimde toza dönüştü kalan toz parçalarını yüzüne doğru üfledim. Bağırıyordu. "hoşuna gitti mi seni sürtük" dedim. Boğazından tutup işi bitirecektim. "yap-ma" dedi cılız bir sesle. "ben affetmem" dedim. Tam öldürüyordum ki bir portaldan gelen bir ses dalgasıyla duvara savruldum. Korumaların mikrofonlarından gelen ses kulağıma çarptı. Gözlerimi zar zor açmıştım yanımda yerde parçalanmış olarak yatan bir korumayi gördüm. Jaguar ortalarda görünmüyordu. "onuncu kata acil destek! Tutsak kaçtı! Tekrar ediyorum tutsak kaçt-ı aaaaa" kadının sesi kesildi. Millie, Adnor'un yumruklarını savuşturuyor bazen de portal açarak kendin yumruğu kendisine isabet ediyordu. Millie'ye yardım etmek üzere ayağa kalkmaya çalıştım. "iyi misin?" diye sordu Thomas. Evet evet bir sadece sarsıldım biraz. Laura nasıl kendine gelebildi mi?" dedim acı bir tonda. "hâlâ aynı" dedi. Adnor şimdi daha pis girişiyordu Millie'ye kız daha fazla dayanamayacaktı. Gücümü toplardım ve ayağa kalktım. Ellerimde siyah buharlar ve çürük kokusu çıkmaya başladı. Yoluma Clay çıkmıştı bana vuruyordu ki geri çekildim ve kasıklarına tekmeyi geçirdim. "seni kalbinden çürütmeyeceğim Clay! Çünkü zaten çürük olan bir şeyi çürütemezsin! Senin hastalıklı beynini çürüteceğim!" dedim. Ellerimle kafasını kavradım. Ve onu öldürürken gözlerinin içine baktım. O da benim gözlerime bakıyordu. Bağırdı, haykırdı yapmamamı söyledi ama yaptım. Kafasından başlayan çürük ayaklarına kadar gitti. Toz olana kadar elimi çekmedim. Ve bitti artık ölmüştü, bir sorunu daha ortadan kaldırmıştım. Tam millie'nin yanına gidiyordum ki Adnor elinin şeklini değiştirip kılıç gibi bir hâle sokmuştu! kılıcı, Millie'nin kalbine sapladı! "hayıııııır!" diye bağırdım. Hemen koşup Millie'yi kollarıma aldım. Sonra da yere bırakıp Adnor'la savaşmaya koyuldum. "güzel demek tek tek geliyorsunuz, ölmek istiyorsun sen de demek. Senden sonra güzel saçlı arkadaşın da ölecek." Laura'yı gösterdi. Mutantlardan biri Thomas'ı aşmaya çalışıyordu. Thomas karşı koyuyordu ama yapabileceği hiçbir şey yoktu. Uzun süre idare edemezdi o süre de ben de Adnor'u oyalamaya çalışacaktım. Çünkü adam manyak bir güç elde etmişti benim öldürmem imkansız. "bakalım hanginiz daha önce ölecek. Sen mi Laura mı?" uzaktan bir ses yükseldi biri bağırıyordu ne olduğuna anlam veremedim. Millie ve Alex'in öldüğüne hâlâ inanamıyorum bu adam manyaktı. "o kadar emin olma, Adnor sen öleceksin" başımı dik ve sırıtmaya çalışıyordum ama içten içe haklı olduğunu da biliyordum. Sert yumruklarını savuşturdum. Tıpkı Millie gibi davranıyordum benim saldırmam gerekiyor. Omzunu tuttum çürütmeye başladım. Tahmin ettiğim gibi çürümedi. "beni çürütemezsin o kadar kolay değil!" kaşıma yumruk attı. Kaşım patladı diğer eliyle dudağıma vurdu. Dudağım da patladı. Daha ne olduğunu anlayamadan boğazımı tuttu. "yolun sonu Bellamy" Merde*(fr. kahretsin!) "o kadar emin olma!" dedi bir ses. Adnor boğazımı bıraktı. Böylece sese dönüp bakabildim. "J- Justin s- sen ölmüştün!?" şimdi neden bütün korumaların onuncu kata gitmesi gerektiği anlaşıldı ve uzaklardan gelen o sesin kaynağı. "ölseydim burada olmazdım Bell." O donuk sert ifade bana bakınca yumuşadı ve bana gülümsedi. Bana Bell dedi. Bunu ancak Justin böyle söyleyebilirdi. Adımı her söyleyişin de kendimi kutsanmış hissediyordum. "ama bu nasıl olur? Biz seni gömdük. Ben aklım almıyor. Yani demek istediğim ölmediğine sevindim. Çok sevindim Just." İkimizin de yüzündeki ifade daha da belirginleşti. Bütün negatif düşünceler o an yok olmuştu sanki o an kaybolmuştum. Just'ın bakışların da. Ama kahretsin ki bu büyülü an bozuldu. Justin'in arkasından gelen alev çocuğu görür görmez Justin'i uyarmaya çalışmaya çalıştım. Ama kelimeler bir türlü ağzımdan çıkmadı. Justin ise bana hâlâ gülümsüyordu. Çocuk alevlerini ölümcül bir şekilde savurdu ki bütün odayı dolduracak kadar ateş çıkardı. Justin arkasını bile dönmeden bir inlemeyle elinin tersiyle bütün alevleri savuşturup çocuğu yere serdi. Ağzım açık kaldı "bunu – bunu nasıl yaptın?" Adnor'a bakıyordu şimdi hem de çok pis. İşte benim oğlum. Önce Tom'lara döndüm. Thomas gururlu bir şekilde gülümsüyordu. Elbette ki biliyordu. Sürpriz buydu. Bana bunu söylemediği için öfkelenemiyordum bile. Çünkü Just dönmüştü, ölmemişti ve daha da önemlisi yanımdaydı. Justin bakışlarını Adnor'dan indirip hemen yanında yerde cansız yatan Millie'ye ardından Alex'in bedensiz kafasına ve köşede Thomas'a ve kucağında yatan Laura'ya baktı onların da yanlarında biri bayılmıştı. Ben Adnor'la dövüşürken, Thomas çocuğu haklamıştı demek. Ama o an gözüm Justin'den başkasını görmüyordu. Sevdiğim çocuk geri dönmüştü. "bunları sen yaptın değil mi? Arkadaşlarımı öldürdün! Ben de seni öldüreceğim Adnor!" diye bağırdı Justin. "Bell. Rica etsem sağ kalan ekibi toplayıp beni dışarı da bekleyin." "hayır. Olmaz! Sensiz hiçbir yere gitmiyorum Just. Gidemem bu sefer olmaz! Bana engel olamazsın. Şimdi ne yapıyoruz onu söyle." Just bana baktı ve sırıttı. Tanrım çok tatlı şu savaş bi' bitsin o zaman benden çekeceğin var Just. "bakalım bu bina'nın temelleri ne kadar sağlam." Güldüm.
JUSTİN
1 aydır tamamen benim için hazırlanan özel oda da tutuluyordum. Tabii o zamanlar güçsüzdüm. Tâ ki on beş gündür içime bir güç doğdu. O zaman anladım ki buraları yakıp yıkabilirdim. O oda beni durduramazdı o an için. Sam'in ölüm haberi gelmişti ruhsal olarak fazlasıyla yıkılmıştım. Buradan çıksaydım ne olacaktı ki? Artık kaybedecek bir şeyim yoktu. Arkadaşlarımı düşünmedim bunun suçlusu onlardı. Ama içimdeki gücün nedenini anladım. Biri ölüm iblisini öldürmüştü. O ölünce ben güçlenmiştim. Tam potansiyelime kavuşmuştum. O gece orman da uyandığımda bir ses duymuştum. Biri beni çağırıyordu peşinden gittim. Karşımda ölüm iblisini ve başka iblisler de gördüm. Bir tanesi vücudunun biçimini değiştirebiliyordu, benim korku dolu yüz ifademe dönüştü ve diğeri buna güldü. Karşımda tam iki tane çeşit iblis duruyordu. İki tanesi sarılık iblisiymiş yani şekil değiştiren iblis. Diğeri ise ölüm iblisi işte o da karşımda duruyordu. Bir de ben vardım onlardan bağımsız yaşayan bir iblistim! Ani bir saldırıya uğradım ölüm iblisi önce piyonlarını gönderiyordu üzerime. Benim tipime geçen iblisi bir çığlıkla öldürdüm. Diğeri durdu ve geri çekildi. Ölüm iblisi beni öldürmedi, öldürtmedi de yani az öncekini saymazsak. Diğer iblisle beni Adnor'a götürdü. "Adnor'u sevmezsin sanıyordum." Dedim. "öyle bir şey demedim. Oradan çıkmazsan seni öldüremem dedim." "ne değişti? Elindeyim işte" dedim. "bazı şeyler değişti." Dedi. Böylelikle Adnor'un eline düşmüş oldum. Yeniden.
Şimdi karşımda duruyordu. Daha fazla beklemeye de niyetim yoktu. O an kaçmaya çalışan Adnor'u bir güzel çığlığımla önce duvara sonra yere yapıştırdım. Bir şey olmamıştı kendini mutant yapmıştı. Yerden kalktı "beni öldürecek misin sahiden? Senin annenle baban bana çalışıyordu bana!" Bellamy'nin gözleri kocaman açılmıştı. "çabuk Thomas, Laura ile buradan hemen çıkın!" dedi. "o da ne demek?" diye sordum. "ah, evlatlıktın benim sayem de aile gördün. Benim paramı yedin, benim suyumu içtin! Şimdi de kalkmış beni öldüreceksin öyle mi?" şok olmuştum bu nasıl olurdu? Bu gerçek miydi? Annemle babam yani o insanlar gerçek ailem değil miydi? "sana inanmıyorum" dedim. "haklı olabilir Just. Çünkü sen bir mutant değilsin. Bir yeteneklisin!" Bellamy'e döndüm. "o da ne demek Bell?" Bellamy nefesini verdi. "yani gücün aile fertlerinden geliyor demek. Adnor seni mutant yapmadı." "bu doğru" dedi Adnor. "gerçek ailem nerede o zaman? Bir kardeşim var mı? Annem ve babam nerede?" dedim kızgın bir tonda. "annen uzun zaman önce vefat etti. Ama baban tam karşında duruyor." Kanımın çekildiğini hissettim. "Merde" diye bir şey söyledi Bellamy. "sana neden bir yuva bir aile verdiğimi sanıyorsun? Seni hep gözlüyordum." Dedi. "yalan söylüyorsun" diye bağırdım. Adnor sesimin kuvvetiyle geriye savruldu. Haklıydı bütün soruların cevapları Adnor'u babam gösteriyordu. Ama beynim buna inanmayı reddediyordu. "senin babanım bu yüzden beni öldüremezsin! Justin. Biz bir takımız." Dedi güven verircesine. "just. Arkandalar!" dedi Bellamy. Arkamı döndüm korumaları ellerinde silahlarıyla geliyordu. Bize doğru. O an da çığlık attım. Bellamy kulaklarını kapatmaya çalışıyordu ama nafile. Duvar da yıkılmaya ve içlerindeki sandıklar havaya uçmaya başladı. Camlar patladı. Çığlığımı elimin tersiyle arkaya savurdum Bellamy'e gelmeyecek şekilde. Parçalara ayrıldılar. Adnor'a savurdum bu sefer, parçalanıp patlayan cam taneleri Adnor'un her bir hücresinin içine girdi. Acı içinde bağırdı. Sesimin şiddetiyle basınç oluşturdum. Adnor tam anlamıyla parçalandı. Üzerimizdeki bina da öyle. Bellamy korkudan elimi tuttu. "şimdi ne yapacağız Just" dedi. Bende onun elini sıkı sıkı tuttum. "aşağı atlayacağız!" dedim. Bana şapşal bir suratla baktı. Çok komikti. Üzerimizdeki bina çöküyordu oluşturduğum basınç her bir temeli ortadan ikiye ayırıyordu. Ve ikimiz de onuncu kattan aşağı atladık. Bellamy bağırırken "şödmü napcıaz" dedi. "neeeee diye bağırdım. Elimi daha da sıkı tutarak kulağıma yaklaştı. "şimdi ne yapacağız!" "bir fikrim var" diye bağırdım. Yere tam düşmek üzereyken çığlık attım ve asfalt delindi. Hızımız durdu ve biraz daha havalanıp yere yumuşak düşüş yaptık. Bellamy hızlı hızlı nefesler alıyordu. "bunu – bir – daha – asla – yapmam!" al ben de o kadar. "kesinlikle" dedim gülümseyerek. Hâlâ elimi tutmuş bırakmıyordu. Ona baktım, o da bana bakıyordu. Sonra gözlerimi ellerime indirdim, Bellamy de ellerimize baktı. Sonra beni yakamdan tutup kendine çekerek vahşice öptü. Kaşı ve dudağı patlamıştı. Şimdi hem beni sertçe öpüyor hem de boşta olan elini enseme geçirip sıvazlıyordu. Dur durak bilmeden öpüştük. Sonra dudaklarımızı araladı ve "seni seviyorum Just." Dedi. "Seni seviyorum Bell." diye fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YETENEKLİ boyxboy
Fiksi IlmiahHerkes de olmayan olağanüstü güçler! Bu güçlerin peşinde olan adamlar! Unutulmayacak aşklar, büyük ihanetler. Sevdiklerini korumak için bu yolda ölenler! Hepsi ve daha fazlası bu hikayede!