xenzation

71 8 8
                                    


Gözlerimi kırpıştırdım ve uzandığım yerde öylece tavana baktım. Yüzümün önünde bir yüz belirdiğinde irkildim ve doğruldum. "Hasta mısın?" Gözleriyle tekrar karşılaştığımda aynı hisle irkildim. "Sen..." Kaşlarını kaldırdı. Zorlukla gözlerimi -sanki uyandığınızda yüzünüze vuran rahatsız edici güneş ışığı gibi- parıldayan gözlerinden uzaklaştırdım. Başımdaki dönme hissini durdurmak adına elimi başıma yerleştirdim ve ovaladım. "Sen nesin?" Gözümün yanıyla tepkisine baktım. Şaşkınca cevapladı. "Nasıl yani?"

Başımı iki yanımda sallayıp uzandığım koltuktan kalktım. Neresi olduğunu bilmediğim mekana bakıp zorlukla nefes aldım. "Neredeyiz?" Telaşla kalkıp önüme geldi ve sorarcasına konuştu. "İşyerindeyiz?" Anlamayan gözlerle beni incelerken gözlerimi gözlerinden mümkün olduğunca uzak tuttum. "Sanırım bugün biraz hastasın. Eve gitsen daha iyi olmaz mı?" dediğinde derin bir nefes aldım ve elimle cebimi yokladım. Telefon bulamadığımda telaşla ona döndüm. "Telefonumu gördün mü?" Başıyla onayladı. "Masanda duruyordu." Duraksadı. "Seni eve bırakmamı ister misin?" dediğinde yutkundum. Kendim bile bilmediğim evimi ona nasıl tarif edebilirdim?

"Şey... ben," sözümü kesti. "Seni eve bıraksam iyi olacak. Kötü görünüyorsun." Ayakkabılarımı ayağıma geçirip kalktığımda odadan yavaşça çıktı. Peşinden ilerleyip büyük bir çalışma alanının ortasına geldiğimde etrafı inceledim. Hangisi benim masam hatırlamaya çalışırken koşarak bir masaya gitti ve elinde bir telefonla döndü. Telefonu bana uzatıp gülümsedi. "Hadi seni evine bırakalım. Ben Deniz hanıma söyledim durumunu." Koridorda yürürken çekingen bir tavırla konuştu. "Sanırım insanlarla göz teması kurmayı pek sevmiyorsun." Ardından ekledi. "Ve konuşmakta da pek iyi değilsin gibi." Asansöre geldiğimizde durup hafifçe bana döndü. Gözlerim yuvarladığım yumruklarımdayken başımla onayladım. Telefonumu açıp notlara girdim. Notlarda karşıma çıkan binlerce şeye baktım. İşyerimin adresi, ne iş yaptığım, iş yerimin katı, masamın yerinin tarifi, ev adresim, şifrelerim, adım, soyadım, yaşım, ailem, köpeğim ve binlerce şey. Ev adresimi açıp ona uzattım. "Ev adresim." Güldü ve telefonumu alıp rehbere girdi, numarasını yazıp adını girdi. "Mert" Yanına parantezle iş arkadaşım olduğunu yazdı ve kaydetti. Ardından adresi kendine gönderdi. Telefonu bana uzatıp tekrar güldü. "Adresini açıp uzatan ilk insansın." Utançla başımı salladım. Evimi hatırlamadığımı söylesem de evini hatırlamayan ilk insan olacaktım. 

Otoparka indiğimizde bana döndü. "Senin arabanla mı bırakmamı istersin yoksa..." Hızla yanıtladım. "Ben arabamı yarın alırım, senin arabanla gidelim." Başını sallayıp ilerledi ve minik beyaz bir arabanın yanında durup, yolcu koltuğunun kapısını açıp geçmemi bekledi. Beni koltuğa oturttuktan sonra kapıyı kapatıp kendi tarafına geçti. Ardından sakince önümden eğilip kemerime uzandı ve kemerimi bağladı. Utançla başımı salladım. "Teşekkür ederim."

Navigasyonu ayarlayıp arabayı çalıştırırken zorlukla konuştum. "Araban sevimliymiş." Güldü. "Annemin hediyesi." Ardından ekledi. "Anlaşılacağı gibi." Hafifçe gülümsedim ve arabasına taktığı başını sallayan sevimli köpeğe dokundum ve mırıldandım. "En azından samimi." Gözlerimi navigasyona döndürdüm ve basit bir navigasyon bile olamadığımı farkettim. Küçük şeylere dramatize olduğumu düşünsem de bu fikir beni yıpratmıştı. 

Telefonumun zil sesiyle sessizlik bozuldu ve ekrandaki "annem" yazısına baktım. Aramayı yanıtladığımda sesi duyuldu. "İşten erken ayrıldın. Neyin var geleyim mi?" Duraksadım. "Sen nereden biliyorsun?" Derin ama hissedilir bir nefes aldı. "Notlarına her gün güzelce bak." Görmeyeceğini bildiğim halde başımı salladım. "İyiyim sadece biraz halsizim." Bir süre sessizce nefes alıp verdi. Ardından konuştu. "Kendine dikkat et." Sessizce başımı salladım. -yine görmediğini bile bile- "Görüşürüz." Telefonu kapadığımda sessizce mırıldandı. "Ailenle mi yaşıyorsun?" Bir süre düşündüm. "Bilmiyorum." Duraksadı. "Huh?" Derin bir nefes aldım ve başımı koltuğa yaslarken ona döndüm. "Artık çok yoruldum biliyor musun?" Kaşlarını kaldırırken gözlerim yavaşça gözlerine kaydı. "Sorun ne?" Elini destek olmak istercesine hafifçe elimin üstüne bıraktı. Soğuk ellerimin üzerine yayılan sıcaklığı tüm hücrelerime yayılır gibi hissettiğimde gözlerim benden bağımsız yavaşça kapandı.

"Ne demek artık hayatını hatırlamakta zorlanacak?" Genç kadının telaşla söylediği sözün üzerine doktor sakince konuştu. "Geçirdiği şokun etkisi mi emin değiliz, fakat artık bazı şeyleri hatırlamayabilir ve her günün sonunda hafızasını kaybedip, her gün yeniden başlayabilir. Ve maalesef ki bunun bilinen bir tedavisi yok." Kadın bana dönüp hızla sarıldı ve ağlamaya başladı. "Oğlum..." 

Gözlerimi zorlukla araladığımda araba durmuştu. Bana telaşla bakan ve hala parıldayan gözlerine baktım. "İyi misin?" Dudaklarım aralanırken elleri yumruk yaptığım ellerimi araladı. Elimdeki kızarıklığa bakıp korkuyla elini omzuma koydu ve yavaşça sarstı. Gözlerimi kırpıştırırken zorlukla konuştum. 

"Sen rüya mısın?"


i forgot bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin