-10- YAĞMUR VE CEKET

2.8K 314 159
                                    

Yağmurlu havaları severdim.

Başım her daim eğik, boynum her daim bükük olurdu. Duruşum savunmasız, omzum çökük olurdu.

Suçumu kabullenmiş gibi olurdum yağmurlu günlerde. Tıpkı olması gereken gibi.

"Siktir, manyak mısın Boran? Biraz daha hızlı yürü." Hande'nin yüksek sesini duyduğumda kafamı kaldırdım ve onunla göz göze geldim. Benim gibi değildi. Duruşu dikti bir kere. Yağmurdan kaçmaya çalışıyordu herkes gibi. Benim aksime.

"Biraz yürüyeceğim." Dediğimde ısrar etmek için dudaklarını araladı. Ona yalvararıcasına baktığımda derin bir nefes aldı ve omzumu patpatlayarak hızla ilerlemeye devam etti.

Ayağımın ucuyla iteklediğim taşa gözlerimi çevirip yavaş yavaş benimle ilerletirken, duymak için delirdiğim o ses kulaklarıma dolmuştu. Islak kirpiklerimi kırpıştırarak başımı yerden kaldırdım ve karşı kaldırıma baktım.

Arkadaşlarıyla beraber ilerliyordu. Yüzünde güzel bir gülümseme vardı. Beyaz ve solgun teni içimi eritirken, bir süre onu izledim. Siyah parlak saçları alnına dökülmüş, grileri kısılmıştı. Gülüşüne takılı kaldığımda derin bir nefes aldım. Ardından bacaklarımı hareket ettirerek onları takip etmeye başladım.

Yüzsüzlük yapıyordum ama umrumda değildi. Biraz nefeslenmek için bedenini yanımda hissetmeye ihtiyacım vardı.

Biraz daha ilerlediklerinde yavaş yavaş ayrılmaya başlamışlardı. Asil, Engin ile tokalaşıp sol tarafta ki ara sokağa girdiğinde peşinden gittim. Üzerinde sadece siyah bir deri ceket vardı. Üşüdüğüne emindim.

"Beni takip etmeyi ne zaman bırakacaksın?" Söylediğiyle şeyle afallarken o da yerinde durmuştu. "S-sen nasıl?"

"Gerçekten soruyor musun Boran? Ben seni nefesinden tanırım."

Bedenini bana çevirerek göz göze gelmemizi sağladığında yemin ederim ki titredim. Her hücrem ayrı ayrı, zangır zangır titrerken anlamaması için ellerimi ön ceplerime koydum. Bir süre boş boş birbirimizi inceledik.

Derin bir nefes alıp üzerinde ki deri ceketi çıkarttı ve bir kaç adımda yanımda bitti. Gözlerimi bir saniye bile ayırmadan suratını inceledim. Parmak uçlarım güzel tenine dokunmak için kaşınıyordu ama göz ardı etmeyi başarmıştım.

Sadece okul gömleğim vardı üzerimde. Ceketi dikkatli bir şekilde giydirdi ve fermuarınıda sıkıca boynuma kadar çekti. "Delirdin mi? Bünyenin zayıf olduğunu bilmiyor musun sen?" Azarlar bir şekilde konuşup kaşlarını çattığında omuz silktim.

"Eskisi gibi, sarsana beni." Grilerine, açık mavilerimi sabitleyerek konuştuğumda göz bebekleri titredi. Ona bakarken bile içim titriyordu, karşısında nasıl sapasağlam bir şekilde durabilirdim?

"Zorlama Boran, Allah için daha fazla zorlama." Dişlerini sıkarak konuştuğunda omuz silktim. Arsızdım, yetinemiyordum. Hep daha fazlasını istiyordum. Kollarımı beline dolarken de bir saniye bile düşünmemiştim.

"Önceden kıyamazdın üşümeme, bak şimdi zangır zangır titriyorum." Ona biraz daha sokularak kafamı boynuna gömdüğümde bana sarılmak için hiç bir hamle de bulunmadı. Aksine, bir adım geri gitmişti.

"Boran, çekil." Sesi titremişti. Ağlayacak gibi olan surat ifadesine daha fazla dayanamayarak ondan uzaklaştım. Biliyordum çünkü, acısından ölsede karşımda asla ağlamazdı.

"Eve git hadi, buz gibi hava." Burnunu çekerek konuşmuş bir kaç adım geri gitmişti. "Beni böylece bırakıyor musun?" Öylesine kırık konuşmuştum ki, bir an kendi halime oturup saatlerce ağlayasım gelmişti.

"Çok mu?" Demişti ellerini ıslak saçlarına atıp geriye doğru tararken. "Bir kere de ben bırakıp gideyim, çok mu?" Diyede devam etmişti sözlerine.

Bir şey diyemedim. Bir kaç derin nefes alıp yutkundu ve ıslak dudaklarını biraz daha ıslatarak söze girdi. "Her zaman ki gibi ol, Boran. Birbirimizin ağzını yüzünü kırmaya devam edelim. Birbirimizden ölesiyle nefret etmeye devam edelim. Hiç bir şey olmamış gibi, düşman olmaya devam edelim. Zaten en iyi yaptığımız şey bu değil mi?" Alayla konuşup kıkırdadığında başımı öne eğmiştim.

"Beni hiç bir zaman affetmeyeceksin değil mi?!" Birden kafamı kaldırarak yüksek sesli konuştuğumda irkildi. Issız sokakta kimse yoktu, tek tük öğrenciler geçiyordu yalnızca.

"Soruyor musun birde bunu? Ulan bir kez olsun çabaladın mı? Bir kez olsun gelip halimi hatrımı sordun mu? Kırgınlığımı, kızgınlığımı sordun mu? Düşman kesildin lan bana! Ben yine sana kıyamayıp, nasıl istiyorsan hep öyle davrandım. Eskiyi açmayacağız dedin, ona da tamam dedim. Arkadaşlarımdan uzak dur dedin, ona da tamam dedim. Gözlerimin önünde elalemin kızlarıyla-" diyip sustu. Boğazına koca bir yumru oturmuştu. Biliyordum çünkü benim boğazımda şuan düğüm düğümdü.

"Senden uzak duramam dedin, benden kopma dedin ona da tamam dedim. Kendin benden koptun. Ben daha ne yapayım Boran? Sana vurmaktan yoruldum. Her gece sana vurduğum için kendi kendimi yiyip bitirmekten de yoruldum. Allah için dur artık." Omuzlarını silkip ufak bir çocuk gibi yüzünü buruşturduğunda gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Avuç içlerime tırnaklarımı geçirdim.

Bir kaç adım atıp burnunun ucuna girdiğimde kafası yere eğikti. Yüzünü avuç içlerime alıp kızaran gözlerine baktım. Kafamı sağa çevirip dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda irkildi. Ama ses etmedi.

Bir kaç saniye kokusunu içime çekerek öptüm ve geriye çekilerek alnımı alnına yasladım. Gözlerimi kapattım. "Beni affetmen için her şeyi yapacağım." Dediğimde kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı ve bileklerimi tutarak geriye doğru bir adım attı.

"Evine git." Kısık sesiyle konuştuğunda hızla öne atılarak kolunu tuttum. "Akşam camı açık bırakacağım." Dediğimde bir kaç saniye gözlerimin içine baktı. Ardından hızla ilerlemeye başladı.

Arkasından bakarken düşünüyordum. Yaptıklarım bir insanın kaldıracağı türden şeyler değildi ancak pişmandım işte. Kendimi affettirmek için her şeyi yapmaya hazırdım. Gerekirse kapısında kul köle olacak, yinede kendimi affetirecektim.

~

Boran mı?

Asil mi?

...

ASİL (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin