Medya ❤
~
Yatağımda uzanmış, tavanımla bakışırken düşünüyordum. Dudaklarımda naif bir şarkının hoş melodisi yer edinirken, işaret parmağımı havaya doğru kaldırıp tek gözümü kıstım ve lambanın etrafında ufak bir daire çizdim.
Gri tavana bakarken Asil'in göz rengi aklıma gelince belli belirsiz sırıtmıştım. Pek sevmezdi gözlerinin rengini, garip bulurdu hep. Oysa ben onun gözlerinin eşsiz birer manzara olduğunu söylerdim.
Doğruydu çünkü, hayatımda görüp görebileceğim bütün güzellikler onun gri gözlerinde saklıydı.
Camdan gelen bir kaç tıkırtılı sesle afallamıştım. Geleceğini biliyordum ancak yine de içimde bir şüphe vardı. Bu şüphelerim tuzla buz olurken, anında elimi yatağa indirip gözlerimi sımsıkı yumdum. Uyuma taklidi yaptım.
Tabii, ne kadar başarılı olduğum muammaydı.
Heyecandan nefeslerimi düzene bile sokamıyordum. Kalbim, göğsümü delip geçecekmiş gibi hızlı hızlı atıyor, beni biraz daha fazla zorluyordu.
Bekledim bekledim ve bekledim...
Ancak tatlı dudaklarının baskısını dudaklarımda hissedemedim.
Yatağımın sağ tarafı çökmüştü. Temiz kokusu burnuma doluyor, huzurlu nefes sesleri kulaklarımı okşuyordu. Derin bir nefes alarak dudaklarımı yaladım ve gözlerimi açmadan kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
"Öpmedin." Sesim o kadar kırık çıkmıştı ki, bir an birisinin boğazıma taşla vurduğunu zannetmiştim.
"Bu sefer güzel taklit yapamadın." Kıkırdayarak konuştuğunda ben de yamuk bir şekilde güldüm ve kirpiklerimi kırpıştırarak gözlerimi araladım.
Açıkta gelen beyaz gerdanını süzdüm bir süre. Teni kar gibi bembeyazdı, solgundu. Buna rağmen dudakları, kiraz rengindeydi. Gri gözlerini bir kaç saniye yüzümde gezdirip bakışlarını ürkekçe ellerine çevirdiğinde doğruldum.
"Gel." Kulağına doğru fısıldadığımda bedeni titredi ve göz kapakları bir kaç saniye aşağıya indi. Üzerinde ki ceketi omuzlarından kavrayıp çıkardığımda ses etmedi. Bana ihtiyacı vardı çünkü.
"Biraz uzanalım." Gözlerinin içine bakarak fısıldadığımda bir süre yüzümü izledi. Dudaklarımda takılı kalınca kafamı ona doğru uzatmıştım ancak başını yana çevirerek temastan kurtulmuş oldu.
"Sadece bir gece." Kendi kendine fısıldayıp yorganı kaldırdı ve yatağın içine girdi. Bana doğru dönük bir şekilde yatarak tek elini yastığın altına soktu. Ben de ona doğru dönüp nefesini biraz olsun hissedebilmek için burnunun ucuna kadar girmiştim.
"Seni öpmeme izin ver... bir kez olsun, bana karşı koyma." Burnunun ucuna burnumu sürtüp derince kokusunu soluduğumda irkildi. Yüzü an ve an yumuşarken uslu uslu kafasını salladı ve dudaklarını büzdü. Bu tatlı haline gülümseyeren avucumu yanağına yasladım.
Dudaklarımı naif bir şekilde dudağının kenarına bastırdığımda tatlı bir mırıltı çıkarttı. Tek eli belime gitmiş sıkıca sarmıştı beni. Bir kaç saniye daha dudağının kenarından öpüp geriye çekildim. Vakit kaybetmeden dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
Kuş tüyü kadar hafif bir dokunuştu bu. Ama istemiyordum. Daha fazlasını, dudakarının tamamen dudaklarıma hapsolmasını istiyordum. O yüzden dolgun et parçasını dilimle ayırırken, ondan izin almadım.
Hissetmek ister gibi, huzur ve sevgi doluydu öpücüğüm. Dilini dilime doladığında kısıkça inleyerek biraz daha araladım dudaklarımı. Ağzımın içine hoşnut mırıltısını bırakarak alt dudağımı dişledi ve baldan tatlı dudaklarının arasına alarak ufak ufak emmeye başladı.
Soluksuz kalana kadar dudaklarından öpüp geriye çekildim. Kirpikleri titreşerek aralandığında, gözlerimin içine uzun zaman sonra ilk defa eskisi gibi bakıyordu. Sanki bana bakarken içi gidiyormuş gibi hissediyordum bu bakışında.
"Tek ihtiyacım olan şey buymuş." Mırıldanarak başını eğip boynuma gömüldüğünde gülümseyip kollarımı omuzlarına doladım. Bana biraz daha sıkı sarılıp boynumdan nefeslendi ve bir kaç küçük öpücük bırakarak minik burnunun ucunu sürttü.
"Beni kendinden nasıl mahrum bırakırsın?" Acı dolu sesiyle fısıldadığında bir şey diyemedim. Ensesinde ki saçları okşamaya devam ettim. Şakaklarından öpüp biraz daha bastırdım kafasını boynuma. Önceden burasının onun cenneti olduğunu söylerdi. Belki kendisini tekrar orada, herkesten uzak hissederdi.
"Sırf senden uzak kaldığım günlerin hatrına bile seni affedemem, Boran. Bana bu acıyı yaşattın ya, alacağın olsun." Buğulu sesiyle konuşup geriye çekildiğinde burnumu çektim. "Telafi etmeme izin ver." Yalvarırcasına, ağlamaklı bir şekilde konuşmuştum.
"Ağlama." Dedi sadece. Elini yanaklarıma atıp göz yaşlarımı usul usul sildi. Eğilip elmacık kemiklerimden, yaşlı yanaklarımdan öptü. "Kendimden nefret ediyorum." Burnumu çekip biraz daha ona sokulduğumda iyice sarmıştı beni kollarıyla. Üzerine çıkarak kafamı boynuna gömdüm ve gövdesine bir bebek gibi sarıldım. Dudaklarımı sıcak boynuna bastırdım. Nefesleri kesikleşirken, saçlarımdan öpüyordu.
Elleri sırtımı yatıştırmak istercesine okşarken, çoktan uykuya dalmak üzereydim. Ağzımı şapırdatarak son kez boynundan öptüm ve onun kokusunu içime çekerek, uzun zaman sonra ilk defa huzurlu bir uykuya daldım.
~
Kısa kısa yazmayı daha çok seviyorum bu hikayeye, üzgünüm...
Reklamlar;
Yankı'ya bir bakın, seveceğinizi düşünüyorum. ♡