Pinhani-Dön Bak Dünyaya
O tenha sokakta sadece ağlama seslerim yankılanıyordu. Yerleri yumruklamak, deli gibi bağırmak içimdeki bu acı histen kurtulmak istiyordum. Sakinleşmek, ağlamamı durdurmak istiyordum. Gözlerimden yanaklarıma doğru akan her bir damla yaştan iliklerime kadar nefret ediyordum. Çünkü bu ben değildim. Ben, değmeyecek biri için bu kadar ağlamayı asla hak etmiyordum.
Dizlerimi kendime çekmiş ve kafamı da diz kapaklarımın üzerine koymuştum. Titreyen ellerimi durdurmak için saçlarımın içine geçirdiğimde düzensiz soluklarımı da dizginlemek için büyük bir nefes aldım.
Kafamı hafifçe kaldırdığımda Asaf ile yeniden göz göze geldik. Gözlerim tam karşımdaki bal rengine dalarken o gözlerde anlamlandıramadığım hisler vardı. Mesela ağlıyorum diye bana acıyan gözlerle bakmıyordu ya da bir erkek için ağlıyor aptal diye düşünen bir bakışı da yoktu. Daha farklı daha tarif edilemez bir duyguydu gözlerinden geçen.
Uzun parmakları yanağıma uzandı ve akan gözyaşlarımı durdurdu. Sonra birden hiç beklemediğim bir şey yapıp beni kollarının arasına aldı.
Ona sarıldığım an bedenimde oluşan rahatlama hissinin sanırım bir tarifi yoktu. Sarıldığımız için burnuma dolan kokusunun da bir tarifi yoktu mesela.
Bir şey demeden sadece sarıldı. Zaten bir şey dese de cevap verecek durumda mıydım onu da bilmiyordum.
Aradan geçen birkaç dakikanın ardından yavaşça kendimi ondan çekip yüzüne baktım ve "Kusura bakma" dedim, pürüzlü çıkan sesimle.
"Her seferinde 'kusura bakma' diyorsun. Neva, ben senin hiçbir zaman kusura bakılacak bir şey yaptığını göremiyorum ki" dedi, gözleriyle yüzümü incelerken.
"Ben ne bileyim her seferinde diyesim geliyor engelleyemiyorum." dedim, cümlelerimi toparlamaya çalışarak.
Sokağın başında yankılanan ses ile başımı oturduğum duvardan öne doğru çıkardım. Sokağın başında adımı sayıklayan endişe dolu Emir'i gördüğümde konuşmaya çalıştım ama pek başarılı olamadım. Çelimsiz ve garip çıkan sesi duyan Emir bize doğru baktı ve adımlarını yanımıza doğru ilerletti.
Hızlıca yanıma gelip önümde diz çöken Emir saçlarımı yüzümden daha ileriye iterken "Güzelim, iyi misin?" diye sordu.
Onu görünce gözlerimin tekrar dolmasına engel olamadım fakat ağlamayacaktım, ağlamamam gerekiyordu.
"O geldi biliyor musun Emir?" dedim, sorar gibi. Emir hafifçe başını salladığında konuşmaya devam ettim "Geldi sarıldı bana," derken sağ elimin işaret parmağım ile kalbimi işaret ettim ve "ama burası hiç atmadı biliyor musun?" diye sordum.
"Biliyorum güzelim" dedi sadece Emir, ne zaman aktığını anlamadığım gözyaşlarımı silerken.
"Ben, ruhumu azat etmişim Emir. Ben, belki onu hiçbir zaman affetmeyeceğim ama kendimi çoktan affetmişim," dedim, dudaklarımın arasından ufak bir hıçkırık kaçarken. "Haberim yokmuş sadece." diyerek tamamladım cümlelerimi buruk bir gülümseme ile beraber.
O sokakta en son duyulan ses benimki olmuştu. Ne Emir beni cevapladı ne de Asaf ağzını açıp tek bir kelime etti. Çünkü söylediklerime verilecek bir cevap yoktu. Hem bazen susmak da bir kabulleniş tarzı sayılmaz mıydı? Elbette sayılırdı.
Yorgun kollarımdan güç alarak ayağa kalkmaya çalıştım ama beceremedim. Emir, bana destek olduğunda yavaşça ayaklandım ve koluna girip sakin adımlarımı sokağın çıkışına yönlendirdim.
Asaf, birkaç adım arkamdaydı ama dönüp ona bakamadım. Belki de onu bu kadar geçmişime dahil etmiş olmak benimde beklemediğim bir şeydi, bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNE DOĞRU
JugendliteraturHiçbir şeye inancı olmayan genç bir kız ve her şeyini kaybettiğini sanan genç bir adam. Eksik yanlarını nasıl tamamlayabilirler? Kafa dağıtmak için çıktıkları yolda hayatları ne kadar değişebilir? On iki beden bir çemberin ortasında tek bir dilek i...