YABANCI

308 197 128
                                    

•Femrez-İz
•Elyas ve Taha-Gece Mavisi

Karşımda gördüğüm kişiye doğru ilerledikçe telefondaki sese de bir yandan Aylin'i bulmamı anlatıyordum. Ben ona yaklaştıkça sesim telefondan daha çok çevrede yankılandığı için gözleriyle beni arıyordu. Karşımdaki kişi şu an telefonda konuştuğum kişiydi.

Kafasını arkaya döndürünce gözleri gözlerimle buluştu. Gözlerinde önce anlamaz bakışlar yer edindi ve bir süre ortamı sessizlik korudu. Tanımadığım bir yabancıyla beraber bir tepedeydik ve hiç bir tepki vermeden sadece bakıyorduk birbirimize. Sessizliği bozan ikimizin de aynı anda sorduğu soru olmuştu "Nasıl buldun beni?" demiştik ikimizde birbirimize bakarken...

İlk cevap veren ben olmuştum"Ben seni bulmadım ki ben her zaman bu tepeye gelir ve şu ilerdeki ağacın altına oturarak gökyüzüne bakarım"derken elimle de ağacı gösteriyordum. Sonrada gözlerimi tekrar ona çevirerek merakla sordum"Peki sen?Sen burada ne arıyorsun?"dedim.

O da kendi oturduğu ağacı gösterirken konuştu "Burası yıllar önce keşfettiğim bir yer ne zaman kafa dinlemek istesem buraya kaçarım. Bugünde kafamı dinlemek için geldim." diyerek bitirdi cümlesini. Benim konuşmama fırsat vermeden sorusunu yöneltti "Aylin'i anlatıyordun. Ali mi gelip aldı onu?" dediğinde derin bir nefes alıp ağacın dibine oturup anlatmaya başladım bu akşam yaşanan her şeyi tek tek.

Sözlerim bittiğinde kafasını bana çevirip konuştu "Teşekkür ederim. Onu yalnız bırakmadığın yanında olduğun için" dedi ilk önce. Kafasını gökyüzüne çevirip konuşmaya devam etti "Ah şu anneler!" dedi önce kinayeli bir şekilde sonra ufak bir kahkaha kaçarken ağzından konuştu "Ne zaman fark edecekler çocuklarını?" dedi, sorar gibi..

Annelik kesinlikle ne tarif edilecek ne yeri doldurulacak bir şeydi. Anneliğe karşı kinli bir tavrı vardı. Acaba onunda annesiyle sorunları mı vardı? Sorsa mıydım? Kızar mıydı? Aslında çok masum bir yapısı varmış gibi duruyordu dışarıdan bakılınca. Kahverengi gür saçları dağınıktı, kaşları çatıktı ama yine de her şeye rağmen tezat duran onu beş yaşında bir çocuk yapısında gösterecek bir görünüşü vardı.

"Annen.." diye konuşmaya başlamıştım ama cümlemi tamamlamama izin vermeyerek "Yok!" dedi biraz sesini yükselterek. Sesinin yükselmesini beklemediğim için irkildim. O da bunu fark etmiş olacaktı ki bana yandan bir bakış atarak konuştu "Kusura bakma. Bu konuda bazen sinirlerime hakim olamıyorum." dedi biraz mahcupça.

Sanırım annesi onda derin bir yaraydı. Meraklı ses tonumu daha düzgün bir hale getirip konuştum"Anlatabilirsin istersen"dediğimde önce güldü sonra konuştu "Anlatsamda anlamayacaksın nasıl olsa" dedi. Neden anlamayacaktım ki.. Dışardan nasıl görünüyordum bilmiyorum ama içimde bir yerlerdeki yarım bırakılmışlık onu anlayacaktı. Evet annem değildi belki içimdeki yaranın sebebi ama babamda beni hiçe sayarak açmıştı içimde o yarayı..

Aramızdaki konuşmaya sessizlik hakim olmuştu. Ne o konuşuyordu ne ben. İşin garip tarafı ikimizden biride kalkıp gitmiyordu. Sadece oturuyorduk orada öylece.

Sessizliği bozan ben olmuştum "Neyin var?Derdini bilmiyorum, neden burada böylece oturuyorsun bilmiyorum ya da ben neden gidemiyorum onu da bilmiyorum" dedim gözlerimi gözlerine çevirirken.

"Tek bildiğim şey senin yarana dokunmak istediğim." dedim bir nefeste. Gözlerini gözlerime çevirirken konuştu "Neden bu kadar merak ediyorsun? Öğrenince eline ne geçecek? Beni ne kadar tanıyorsun da ne kadar yardım edeceksin?" dedi gözlerini gözlerime sabitleyerek.

Bunları söylerken bile sesi o kadar sakindi ki kızıyordu ama kırmak istemiyordu. O bir yabancıyı kırmadan kızmaya çalışacak kadar iyiyken bende konuşarak derdinin hafifleyeceğine inanacak kadar saftım.

GÖKYÜZÜNE DOĞRUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin