•Zeynep Dizdar-Vazgeç Gönül
•Çağan Şengül-Canım YanıyorFiziksel görünüşüne takıntılı olmayan insanları seviyorum. Spor salonuna gidip her yere fotoğraf atmayan, her konuda fikir sahibi olup sağda solda bağırmayan insanları seviyorum, sigara içmese bile nasihatları ile kulak tırmalamayan, marka takıntısı olmayan ve insanları görünüşlerine veya kıyafetlerine göre yargılamayan insanları seviyorum. Çocuklarını gerçekten seven anneleri seviyorum, sadece annelik hevesi için çocuk doğurup onlara kötü davranan, onları umursamayanları değil.. Güzelliğinin gücünü bilen kadınları seviyorum ama bununla uyum içinde yaşayan, sırf dikkat çekmek için gövdesini onlarca göze pazarlamayan kadınları seviyorum. Kanıtlayacak hiçbir şeyi olmayanları seviyorum, hala kendileri için yaşayanları ve sarhoş olup kendini tamamen aşka akışa bırakan insanları seviyorum. Şu anda yan yana olmayı düşleyen ve ne olursa olsun sevginin gücüne inanan, pes etmeyen insanları seviyorum. Sarılır sarılmaz uzun uzun öpüşen, kimseyi umursamadan dans eden ve kendini kaybetmekten korkmayan insanları seviyorum. Tüm bunları yapan insanları seviyorum çünkü "yaşamak" başka birilerinin dikkatini çekmek veya onların onayını almak demek değildir. Böyle insanlardan ders alıyorum ve her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. Çünkü modern, çılgın veya kendini beğenmiş sadece kendi kendine kafayı takmış bir et yığını olmak istemiyorum. Bir insan ne kadar mütevazi olursa o kadar havalı olur ve bir kötülüğü başlatmak için sadece içi boş olanlar gürültü yapar.
Defterin kapağını kapatıp yanımdaki ufak masanın üzerine koydum. Oturduğum sandalyede biraz daha yayılıp karşımdaki insanları izlemeye devam ettim.
Uzun ve yorucu süren yolculuğumuzun sonunda kendimizi Samsun'un minik bir kasabasındaki tatlı kendi halindeki insanlardan oluşturduğu mahallesinde bulmuştuk.
Buradaki insanları ilk başta garipsemiş olsam da sonradan sıcakkanlı tavırları ile kendimi evimde hissetmem çokta uzun sürmemişti.
Burada herkes ayrı ayrı değil bir bütün gibiydi sanki. Evlerin kapısı hep açıktı. Uzun geniş sokağı ise neşeli çocuk sesleri dolduruyordu. Kafamı önce kapının önünde oturan yaşı teyzelere çevirdim. Bir yandan ellerindeki şişler ile örgülerini örerlerken diğer yandan da birbirleri ile konuşup gülüşüyorlardı. Kafamı biraz daha sağa çevirdiğimde sokağın aşağısına bir kaç ufak masa atılan dükkan ve çevresinde oturan amcalarla karşılaşmam bir olmuştu. Kimi büyük bir ciddiyetle elindeki gazetesini okurken, kimi de gazetedeki bulmacaları çözüyordu. Bazıları ise aralarında derin bir sohbete dalmış gitmişti çoktan...
Şehirde yaşamanın sanırım en kötü yanı da böyle sıcak bir ortamdan uzak olmasıydı. Büyük şehirlerde herkes hep bir telaş ve acele içerisinde oluyordu genelde. Kimsenin kimseden haberi olmaz, bırakın komşuyu ailesine vakit ayıramayan insanlarla dolu olurdu o koca şehirler..
Gözlerimle sokağı incelemeye devam ederken bu seferde evlerin çok güzel ve mütevazi oluşu takıldı gözüme. Sıralı dizili kimisi iki kimisi tek katlı müstakil evlerin verandaları gözleri kamaştıran çiçeklerle doluydu. Verandaların açıldığı bahçelerde ise koca ağaçlar, küçük birkaç hayvanla beraber hayat veriyordu koca sokağa...
Kendi bulunduğum verandadan bahçeye doğru getirdiğim gözlerim tanıdık iki yüze denk gelince olduğu yere sabitledi bakışlarını. Doğan ve Almila iki büyük ağacın arasında kurulu olan hamağın üzerinde uyuya kalmışlardı. Buradan baktığımda yüzlerindeki huzurlu ifadeyi görebiliyordum. Kalplerindeki sevgi ve aşk ise ışıltı saçıyordu etraflarına...
Elime kameramı alıp yanlarına doğru ilerlemeye başladım. Çünkü bu halleri o kadar güzel gelmişti ki gözüme bu anı ölümsüzleştirmek istemiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNE DOĞRU
Novela JuvenilHiçbir şeye inancı olmayan genç bir kız ve her şeyini kaybettiğini sanan genç bir adam. Eksik yanlarını nasıl tamamlayabilirler? Kafa dağıtmak için çıktıkları yolda hayatları ne kadar değişebilir? On iki beden bir çemberin ortasında tek bir dilek i...