29 : cevapsız sorular

1.1K 181 137
                                    

"Sürpriz," dedim kollarımı hemen savunma moduna geçip göğsümde birleştirirken. Soğuk kanlılığımı kendimi zorlayarak korudum. "Adı Yoonoh olanlar bilemez."

Bana baktı ve elinde olmadan hafifçe güldü. "Adı ekmek kafalı olanlar kaşınmasın," dedi o da kendisini savunarak. Sonra gülümsemesini yüzünden silip yeniden ikimize şöyle bir baktı. "Gelin hadi de izleyelim. Kayısı kurusu aldın mı bana?"

Elimle koridoru şöyle bir gösterdim. "Çantamda olması lazım."

Böylece Yoonoh çantama, ben de Mark ile birlikte ellerimizde kupalarla salona ilerledim fakat ilerlerken kalbim küt küt atıyordu ve ben kendime engel olamıyordum. Resmen az kalsın paçayı ele veriyorduk, daha dikkatli olmamız gerekiyordu.

Yoonoh'un öğrenmesi... Nasıl tepki verirdi hiç bilmiyordum gerçekten. Kıskanç olduğunu artık söylememe bile gerek yoktu bence, fakat aynı zamanda oldukça sakin bir insandı. Alçak gönüllüydü ve o kadar göstermese de sevgi doluydu. Bir yanım kızmayacağını söylerken diğer yanım beni gerçekten mahvedeceğini söylüyordu.

Mark ile salona geçtiğimizde ışıklar sönmüş, pencerenin oradaki lambader yanmış ve odaya sarı ışığını yaymış durumdaydı. Tekli koltuktaki Yuta'ya ilerlerleyip elimdeki iki kupanın tekini verirken bana gülümseyip, "Harikasın," dedi ve yeniden Jungwoo'ya döndü. "Sonra da Ryu hyung geldi işte. Normalde bugün Yujin gelecekti ama bir şeyler çıkmış. Taeyong biliyordur da sormadım."

O sırada ilerleyip az önceki yerime, televizyonun karşısındaki koltuğa oturdum. Mark çoktan yanıma oturmuştu. Elindeki beyaz kupayı dudaklarına götürmeden hemen önce Yuta'ya dönüp, "Neyi konuşuyorsunuz?" diye sordu.

"Bugünkü pratik," dedi odaya elinde kuru kayısı paketiyle gelen abim Jungwoo'nun yanına yürürken. "Gerçi gereksiz bir gerginlikti. Neyse," diye ekledi. "Taeyong'un vardır bir bildiği."

Mark da konu hakkında bir şeyler söylemeye başlayınca konunun dışında kalmanın en iyisi olduğunu düşünüp tek kelime etmeden kahvemden sakin sakin yudumladım. Zaten çok geçmeden Yoonoh muhabbetten sıkılıp filmi başlattı ve herkes susup televizyona odaklandı.

İlk yarım saat kimse konuşmadı. Ani yerlerde tepkiler versek de ben de dahil hepimiz olayların içine dalmış gibiydik. Eve girip kamera kayıtlarına bakma sahnesi gelene kadar nefesler tutulmuştu resmen. Filmi izlediğim ve ne olacağını bildiğimden dolayı korkunç bir sahneden hemen önce kendimi tutamayıp, "BÖ!" diye bağırdım. Yanımdaki Mark ve Jungwoo yerinden sıçrarken Yuta bana doğru bileğindeki tokayı şeytan taşlıyormuş gibi fırlattı.

"Bir daha çağırma Seo'yu yurda," dedi Jungwoo bana yarı ciddi sinir olmuş bir bakış atıp. "Ölüm sebebim olacak, adımın yazılı olduğu bir bina sahibi olmadan diğer tarafa uçmak istemiyorum ben."

"Adının yazılı olduğu bir bina mı istiyorsun?" Elimdeki boş kupayı uzanıp sehpaya bıraktım. "Sen iste yeter, hemen ismini yazarım SM binasının bir duvarına. Yalnız sprey boya alman lazım."

"Grafiti yap hatta," dedi Yuta da boşuma katılıp. "Şöyle yanarlı dönerli bir şey."

"Yanarlı dönerli mi?" Mark bilindik kahkahalarından atarak sorduğunda ben de gülüyordum.

"Korku filmi izlerken yanarlı dönerli Jungwoo grafitisi muhabbeti yapmak... Enfes."

Yoonoh bana baktı ve dediğim şeye güldü. "Filmi boş yapmadan izlemek... Enfes."

"Tamam ya... Dövseydin."

"Sus da izle."

Böylece sessizce filmi izledik. Bir daha boş yapmadım, aslında pek konuşmadım çünkü ne kadar tekrar izliyor olsam da beni kendine çok fena çekmişti. Resmen gözlerimi ayıramıyordum ekrandan.

Far From Any RoadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin