Kendimi daha iyi hissedene kadar işe gitmemeye karar verip hastalık bahanesiyle bir haftalık izin almıştım ve tüm haftayı evde kafamı meşgul ederek geçirmiştim. Manyak gibi Sims oynamış, üç dizi bitirmiş, bir sürü kurabiye yapmış ve tüm evi her gün süpürmüştüm. Süpürme ve kurabiye kısmında annem mutlu olsa da yine de evde boş boş durup manyak gibi hareket etmemden hoşlanmamış olacak ki haftalık iznimin son üç günü beni işe gitmem için ikna etmeye çalışmıştı fakat çabaları boşunaydı. Şirkete gitmeyi elimden geldiğince ertelemekte kararlıydım.
Fakat eninde sonunda gitmem gerekiyordu sonuçta, gitmiştim de. Yüzümde siyah maskem, başımda siyah berem ile stüdyoda oturmuş sessiz sessiz dosyalanması gereken belgeleri dosyalıyordum. Gizli görevdeymiş gibi kimliğim belli olmayacak şekilde giyinmiştim çünkü bir şekilde Mark ile karşılaşacak olursak benim ben olduğumu fark etmesini istemiyordum.
Stüdyonun kapısı açıldığında ve içeriye Yoonjae sunbae girdiğinde selam vermek amacıyla hafifçe eğildim. Beni görünce şaşırdı. "Aaa, daha iyi misin Seo?"
Başımı salladım ve, "Evet," dedim. Fakat Yoonjae eliyle yüzümdeki maskeyi işaret etti. Ben de o bir şey demeden, "Ne olur ne olmaz, size bulaştırmayayım dedim," diye beyaz bir yalan attım.
Yalan söylemeyi hiç sevmiyordum. Zaten berbat bir yalancıydım, yine de bu sefer yalanımı yutmuşlardı.
Gün boyunca stüdyoda uzakta oturup ayak işlerini yaptım. Bugün herkes çok meşguldü o yüzden kişisel olarak kendimde çalışamadım fakat bu beni rahatsız etmedi. Aslında ayak işlerini yaparken Mark'a rastlarım diye çok korktum ama öyle bir şey de yaşanmadı. Kimseyle karşılaşmadım. Şirket bugün fazla boştu.
"Perşembe akşamına ne giyeceksiniz?"
Deri koltukta oturup kağıtları zımbalama işini yaparken Ayoung'un sorduğu soruyla başımı kaldırıp diğerlerine baktım. İçeriye henüz beş dakika önce ilk defa girmiş olan Eunho omuzlarını silkti. "Bilmiyorum, düz bir elbise giyerim herhalde. Sen ne giyeceksin?"
"Ben gömlek kumaş pantolon giyebilirim, oradan sonra başka bir yere gitmem gerekecek."
"Perşembe günü ne var?" dedim merakla. İkisi de şaşkınlıkla bana baktı.
"Mail almadın mı? Gerçi sen geçen hafta yoktun değil mi?" Ayoung unnie ayaklanıp önüme dizili olan kağıtların birazını aldı. "Sene sonu partisi olacak ve başkan konuşma yapacakmış. Bir iki gruba plaket vereceğini duydum, prodüksiyon ekibine de çiçek verilecekmiş. Ben sana mekanı falan atıyorum hemen mesaj olarak, kesssinlikle gel. Pahalı şampanya vereceklerini duydum."
"Umarım beyaz şarap olur," dedi Yoonjae sandalyesinde bize doğru dönüp. "Gerçi şu ana kadar partilerde hiç şarap olduğunu görmedim. Var bir hayalimiz."
"Size bir şey verilecek mi?" Onları dinlerken aynı zamanda Ayoung'un bana attığı konumun ve saatin ekran görüntüsünü aldım. Soruma karşılık Eunho başını salladı.
"Biz de prodüksiyonun parçasıyız."
"Yine de çiçek vereceklerine zam verseler çok güzel olur."
Sene sonu partisi... Böyle bir şeyi hiç tahmin etmemiştim. Gitmek istemiyordum. Hangi grupların orada olacağını bilmiyordum ve NCT'nin orada olmamasını umuyordum. Mark ile görüşmek istemiyordum. Ama en çok da Mark ile tüm grubun ve şirket çalışanlarının olduğu bir partide görüşmek istemiyordum.
Yaklaşık bir saat sonra paydos zamanı geldi. Herkesle vedalaşıp stüdyodan ilk ben ayrıldım. Beyaz, şişme montumu giydim, beremi kafama geçirdim, çantamı taktım ve ellerim ceplerimde koridordan sağa sola dönüp asansöre doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Far From Any Road
Fiksi Penggemarbazı şeyleri bir kere sevdiğiniz zaman sonsuza kadar sizin olurlar. © dububaoziㅣmark lee all rights reserved kitap kapağı ㅡ Lorbeer Design