Aydınlanmaya başlayan binayla beraber herkes gözünü açmıştı. Mark, yanında uyuyan Haechan'in saçlarını karıştıyor bir yandan da Soo Ah'ın anlattıklarını kafasında tartıyordu.
Uykudan yeni uyandığını belli eden şiş yüzü ve dudaklarıyla Haechan, gözlerini kırpmadan Mark'ı izlemeye başlamıştı.
"Seni görebiliyorum artık." Mark, Haechan'in kendisini izlediğini bildiğini söyleme gereği duydu.
"Tahmin edebiliyorum. Eğer izlenmekten rahatsız olduysan söyle." Haechan'in çatallı çıkan sesi Mark'ın hoşuna gitmiş olmalı ki gülümsemişti.
"İzlenmekten hoşlanmam ama izleyen kişi sen olduğun için bu bir problem arz etmiyor."
İkisi de birbiriyle alttan alta flört ederken Ten olağan kızgınlığıyla ikilinin uzandığı yere uzandı. İkisinin tam ortasında yatıyordu.
"Burada aldatılan birisi varken gözümün önünde birbinize sevgi gösteremezsiniz. Ah, şimdiki gençler çok acımasız!"
Ten bunları söylerken odadaki Taeyong'tan haberi yoktu. Hoş, olsa da sözlerini geri almazdı.
Taeyong ise Ten'in neşeliymiş gibi davranmasını aksine oldukça üzgün gözüküyordu. Minik bir kedi misali çıkan sesi tüm odayı doldurmaya yetmemişti ama Ten ne durumda olursa olsun Taeyong'un sesini duyardı.
"Cidden böyle düşündüğünü bilmiyordum." Ten yataktan kalkıp sevdiği adamın karşısına dikildi. Sevgilisinin değil... Sevdiği adamın karşısında duruyordu.
"Böyle düşünmüyorum Taeyong. Olan şey bu. Burada olanları herkes gördü. Onu öpmen gerekmezdi demeyeceğim çünkü içinden geldi. İçinden onu öpmek geldi... Aklında başkası varken yanında farklı birisi olmasın Taeyong. Ayrılalım demek için çok geç çünkü bizim bir ilişkimiz olmamış bile. Seninle kavga etmeyeceğim.
Sana olan sevgim fazla olduğundan aşka dönüştü. Onu öperken seni izlediğimde aşkımın fazlası nefrete dönüştü. Şimdiyse nefretimin fazlası duygusuzluğa..."
Ten kelimeleri tane tane söylerken sanki hepsi Taeyong'un kalbine saplanıyordu.
Taeyong gözünden ilk gözyaşı damlasını düşürmemek adına kafasını sağa sola çevirse de ilki düşmüş, diğerleri ardı sıra gelmişti.
O kadar çaresiz hissediyor ki Taeyong, Ten'e sarıldı. Ten ise Taeyong'tan hızlı davranıp eliyle onu yavaşça ittirdi.
"Sen, beni kaybetmişken, gücü bende bulamazsın Yong..."
Odadaki kimse ikiliyi izlemiyordu. Aralarındaki ilişki her neyse bunu kendileri rahatça çözmelilerdi. En azından çözmüş gibi davranmalılardı.
Taeten, bir süre daha kendi aralarında konuşmuşlardı. Bu sırada Soo Ah, YuJin ve Eun Bin ile konuşmak için ikiliyi Hendery'inin odasına çıkartmıştı.
"Yun ile konuştum." Soo Ah onların tepkisini gözlemlemek için direkt konuya girmişti. Eun Bin ilk önce gözlerini büyütüp şaşırdığını hatta endişelendiğini belli etmişti ama YuJin ise hiç tepki vermemişti.
Soo Ah içinden 'ne kadar da soğukkanlı, sanki her şeyi bok yoluna sokan kendisi değilmiş gibi...' diye geçirdi.
Soo Ah, Eun Bin ile ilgili gözleminde yanılmamıştı. Eun'un -fazla belli etmese de- endişeli sesi ikilinin kulaklarını doldurmuştu.
"Ne konuştunuz?"
Soo Ah hızlıca ne demesi gerektiğini düşünüyordu. Biraz bekletti cevabı. Yalan söylemekte fena değildi ama biraz düşünmesi gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silver Academy † Markhyuck
Fanfiction"Okul kuralları gayet basit sevgili öğrenciler. Hayatta kalın..." °markhyuck° ©mndln0