[medyadaki ses 🥺😔]
(Mark)
Şu an yaşadıklarım, tarif edilemez bir mutluluk...
Güne ilk kez yataktan kan ter içinde kalmadan kalkmıştım. Bu bile günümün şahane geçmesi için bir sebepti.
Taeil'i öldürdükten beri her gece kabuslar görüyordum. Yataktan zıplayarak uyanıyordum ve uyku kalitem bok gibiydi. Geç saatlerde yatıp erken uyanıyordum. Vücudum iflas eşiğine gelene kadar uyumamaya çalışıyordum. Çünkü uykumda rahat olmuyordum asla.
Her gece rüyamda bir yangında kül oluşumu izlemek inanın bana basit değil.
Dur demek istiyorum, yapma sakın o kibriti çakma... Ama yapamıyorum. O kibriti yaktıktan sonra elle tutulur bir ben kalmıyor ortalıkta.
Sonra uyanıyorum ki ne uyanış. Sanki her gün farklı bir yerde uyanıyor gibi korku içerisinde yataktan zıplıyorum.
Fiziksel anlamda bir şey olmasa bile psikolojik anlamda aşırı yorgun oluyorum. Başımda hiç geçmeyen bir ağrı...
Hepsinin de sebebi içimdeki veya yanımdaki boşluk. Artık ne demek isterseniz...
Ama bugün bu saydıklarımdan hiçbiri yaşanmadı.
Sanırım bunun sebebi içimi ve yanımı dolduran Haechan'di.
Gece veda etmediğimiz veda partisinden sonra beraber tek kaldığım odama çıkmıştık.
Birkaç yıl boyunca Jaehyun'a ait olan yatağı, kendi yatağımla birleştirip çift kişilik bir yatak elde etmiştim.
Daha sonra üstümüzdeki rahatsız edici birkaç parça kıyafeti attığımızda o sadece dantelli beyaz gömleği ile kalmıştı. Bense kendi dolabımdan bir iki eşofman altı ve iki tişört çıkartmıştım. Bir tanesini kendim giyerken diğerlerini Haechan'e uzatmıştım. Ancak verdiğim kıyafetlerden sadece üzerinde birazcık salaş duracak tişörtü giymişti. Eşofman altını da alıp, dolaptaki yerine yerleştirmişti. Sonra da dizleriyle yatağın üzerinde ilerleyip yastıkları, yatak başlığına dik olacak şekilde koydu. Ben de arkadan onu izliyordum. Verdiğim tişört, Jaehyun'dan kaldığı için bana da büyük geliyordu ama Haechan için dikilmiş gibiydi. Tişörtün etekleri, kasıklarının biraz daha aşağısında bitiyordu. Bu yüzden bacakları oldukça ortaya çıkıyordu. Ne yalan söyleyeyim durumdan rahatsız değildim aksine memnundum.
Ama benim için o kadar da önemli değildi. Ha eşofman giymiş ha giymemiş, ikisi de Haechan'di. Ne giydiği kıyafet ne bedeni ne de onunla ilgili tek bir etken ona olan sevgimi değiştirebilirdi.
Aşka sebep aramıyordum, aramaya gerek de duymuyorum. Tek isteğim dünümü onunla paylaşmış olmam, şu anımı onunla geçiriyor olmam ve yarınımda da dünüm ve bugünümde olduğu gibi yanımda olmasıydı.
"Seni seviyorum." dedim Haechan'a. Kimseye bakmadığım gibi baktım o güzel gözlere. Asla kimsenin hak edemeyeceği bir şekilde izliyordum her hareketini. Burnunu kırıştırışı, kaşlarını çatışı, uyurken tek bacağını üstüme atışı, sinirlendiğinde dilini ağzında gezdirişi... Zamanla onunla ilgili her şeyi ezberleyecektim. Ama bundan asla sıkılmazdım. Eğer Haechan'e sahipseniz onu asla ezberleyemezsiniz ama ben deneyecektim. Bu da demek oluyordu ki upuzunca bir süre beraber olacaktık.
_
selam, kısa bir bölüm oldu ama birkaç detaya dikkat çekmek istiyorum. minik detaylara hasta olan bir insanımdır. genelde de karşımdakiyle ilgili minik detaylara dikkat etmeye çalışırım ama konumuz bu değil.
sanırım bir veya iki önceki bölümde aşkın sebepsizliğinden bahsettim.
bu düşünceyi her zaman taşıyordum kendi içimde. aşkın bir sebebi olması benim için saçmaydı. çoğunlukla aklıma şu gelirdi;
- neden X'i seviyorsun?
- iyi yemek yapıyor, nazik, bana karşı blah blah davranıyor...
peki o zaman aynı özellikleri taşıyan başka birisine de mi aşık olacaksın?
bunlar tamamen benim görüşüm size uyar veya uymaz bilmiyorum. ama bana göre insan birden fazla şeyi sever. hatta o şeye bayılır ama aşk, sevgiden ve sevmekten biraz daha farklı gibi. bunu tamamen türkçe olarak düşünün çünkü ingilizce olarak düşündüğümüzde pek bir anlam çıkmıyor.
onlar, bir şeyi çok seviyorlarsa i love it, olarak kullanıyorlar. (dilci değilim yanlışım varsa düzeltin)
ama bir şeyi seviyorlarsa i like it, kalıbını kullanıyorlar. eğer olayı bu şekilde düşünürsek Mark'ın cümleleri her zaman i love you oarak geçiyor. ama bence japoncada daha hoş bir karşılığı var. tam olarak benim demek istediğim sözcük...
türkçesi, sabah sizi yataktan kaldıran içinizdeki istek, sebep gibi bir şey. japonca ise ikigai.
ikigai yaşamdan tat almamızı sağlayacak şeydir. bu ficte mark biraz daha simp gibi geldi neden bilmiyorum jdhfsjd
bu yüzden haechan, mark'ın ikigaisi.
son iki konuya daha değineceğim.
son paragrafta mark diyor ki eğer haechan'e sahipseniz blah blah. aslında orada haechan gibi birine diyecektim ama mark her bölüm, hyuckun eşsiz olduğundan bahsetti. o yüzden direkt öyle kullandım. o yüzden cümlenin kalitesi biraz düşük gibi. ama bence anlamı çok tatlı (karakterleri ben yazmıyorum gibi hissediyorum fazla takılman guzum)
her neyse son konuya geldim
ilk beş bölümde jaeminin silver akademiye olan nefretinden bahsettim. hatta öyle ki aşkından daha büyük bile olabilir dedim ama şu an silver akademide kalmaya devam ediyor.
bunun sebebi tamamen jeno.
bu savaş sırasında aslında jeno için yaralanma gibi bir planı yoktu. dur jenoyu koruyayım diyerek yaralanmadı. tamamen bilinçaltında yatan bir şeydi. zaten sonrasında da farkına vardı ki nefreti, aşkı kadar büyük olamazmış.
bunu hikayede belirtecektim ama uygun bir zaman bulaadım ve yazarınız o kadar unutkan ki her şeyi unutuyor.
bu konuda affınıza sığınıyorum
ve diyorum ki
EVLENECEKSEN GEL dıtırırdıtırt
neyse markhyuckun aşkı çok güzeldi bu ficte. size ne kadar geçti bilmiyorum ama
neyse ben mandoku shipliyorum anlamı da mandalin (ben) + okuyucular (siz) *kaşlarını kaldırma, göz kısma ve dudak ısırma*
*not: bazen bu şekilde enerjik oluyorum bazense 0 enerjili, o tamamen benim dengesizliğim, korkmayın aşılarım tam ✋🏻😔*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silver Academy † Markhyuck
Fanfic"Okul kuralları gayet basit sevgili öğrenciler. Hayatta kalın..." °markhyuck° ©mndln0