(Çok fazla olmasada, üstü. kapalı anlatılmış +18 içerik bulunmaktadır. Okumak istemeyenler içindir bu not o kısmın paragrafını atlayarak devam edebilirler)
EFE...
Sabah sabah gözlerimi Acar ile Ceren'in bağırışlarıyla açarken yine kavga ettiklerini anlamam uzun sürmedi. Onların kavgasına uyanmadığım bir günüm yoktu. Kim bilir bu sefer Ceren ne cadılık yapmıştır, Acar bu kadar bağırdığına göre. Gülerek hızlı bir şekilde kalktım yataktan. Acele etmezsem her an ikisi birbirini yiyebilir. Bir kaç dakika içinde hallettiğim el, yüz yıkama ve giyinmeden sonra hızlıca odamdan çıktım. İkisinin sesi aşağıdan geliyordu. Anaannemin odasından çıkan Meryem Abla ile karşılaşırken, "Pamuğum uyandı mı? " diye sordum. "Sabah namazından sonra uyumuyor ki. Bunuda yeni huy etti kendine. Tansiyonu yüksekti kahvaltısını verdim, ilaçlarını içirdim dinleniyor şimdi " dedi.
"Ben bir bakayım "
"Efe, yine bir şeyler karıştırıyor, teyzene yine kız buldurmuş haberin olsun " dedi gülerek. "Hiç vazgeçmeyecek " diyerek başımı iki yana salladım. Nefesimi dışarı üfleyerek, "Sağ ol abla. Sen onların arasında dursana iki dakikaya geliyorum " dedim Acar ile Ceren için. Meryem Abla başını sallayarak hızlıca aşağı indi ikisine söylenirken.
Odanın kapısını aralayarak, "Pamuğum, günaydın " dedim. Uzandığı koltuktan gülümseyerek bana elini uzattı.
"Gel kurban olduğum gel " hızlı adımlarla yanına ulaşırken tuttuğum elini öptüm.
"Tansiyonun yüksekmiş bugün. İlaçlarını saatinde içmiyor musun yoksa? "
"Ehhh! Bıktım şu ilaçlardan. Sabahın köründe Meryem dayıyor burnuma merak etme " dedi. Bakışlarını cama çevirerek konuştu tekrar. "Bir ayağım çukurda zaten, gözlerim açık gideceğim " bende konu ne zaman buraya gelecek diye bekliyordum. "Başlama ama yine pamuğum " diye sitem ettim.
"Bugüne kadar görmediğim dert kalmadı. Deden rahmetli olduğunda dört kız çocuğu ile kaldım ortada. Binbir zahmet, çile, dertle büyüttüm. Bu hayatta en çok sevindiğim an bir anneni, ilk göz ağrımı kucağıma aldığım an birde senin doğduğunun müjdesini aldığım andı. Tüm acılarımı unutturdu varlığın. Sonra evlat acısı yüklendi aha bu yorgun yüreğime. Şimdi tek derdim seninde bir yuvan, eşin, evladın olduğunu görmek "
"Kıymetlim! " dedim tuttuğum elini okşarken. "Nasipten öteye yol yok. Hadi sen dinlen ben şunların kavgasını ayırayım " kaçmam lazımdı. Ayaklanarak şakağından öptüm.
"Kaç kaç! Dinleme sen bu yaşlı nineni kaç " dedi istediğini alamyan Zahide Sultan. Biraz daha dursam kendimi evli bulurdum. Ona gülümsemekle yetindim. Hızlı adımlarla odadan çıktığımda Ceren'in o ince sesi ortalığı inletiyordu. Hızlı adımlarla merdivenlerden inerken Acar, "Cadı! " diye bağırırken Ceren, "Vermeyeceğim! Uzun eşşek! " diye bağırıyordu.
"Ne lan bu her gün her gün aynı terane! Yine neyin kavgası bu? " diye kızdım biraz sesimi yükselterek. İkisi bana dönerken Acar, "Abi söyle şuna versin tişörtümü " dedi sıktığı dişleri arasında. Meryem Abla gelişime şükrederek mutfağa giderken Ceren arkasına sakladığı tişörtü daha da saklayarak, "Ama abi ben bu tişörtü çok aradım. Hiçbir yerde kalmamıştı " dedi büktüğü dudağıyla.
Acar babama benzeyen o sert çehresini daha da çok çatarken, "Üç ülkeyi giydirecek kadar kıyafeti var hala benim tişörtlerimi araklıyor " dedi. Yine bir Ceren klâsiğiydi. İçimden gülmek gelsede çattığım kaşlarımla ikisine baktım. "Ver şu tişörtü bana! " diye kızarak elimi uzattım. Ceren öne doğru büktüğü dudağıyla arkasında sakladığı tişörtü istemsizce bana uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
AdventureNOTER TASTİKLİDİR!!! Çalınması veya kopyalanması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Tüm hakları bana ait olup saklıdır. Yusuf Meriçoğlu, Efe Karabeyi ve Yiğit Ataman kesişen yolları birlikte çizildi uzun bir karanlığa. Yusuf, öfke kontrolü o...