6. Bölüm: Akamet

411 255 407
                                    

Gökçe...

Bizim dairenin önünde durarak derin bir nefes aldım. Daha anahtarı kapının kilidine sokmuştum ki açılan kapıyla annemin öfkeden parlayan sivri kelimeleri kulağımın zarını patlattı. "Nerdesin sen? Sabahtan beri kaç defa aradım telefonu açmıyorsun. Kiminle ne halt yiyorsun sen? "

Annemi soruları ile baş başa bırakarak içeri girdim.

"Keşke bir şeyler karıştıra bileceğim biri olsaydı da hepinizden kurtulsaydım " diye söylenerek odama girdim. Ardımdan sertçe kapıyı çarptım. Elimdeki ilaç poşetini yere fırlattım sinirle. Daha montumu çıkartmamışken annem içeri daldı ve aynı tavrıyla sorularına devam etti. "Nerdeydin sen bütün gün? "

"Allah canımı alsaydı da kurtulsaydım hepinizden! Bana ne verdiniz ya bugüne kadar. Benim yaşıtların üniversiteye başladılar ben ise yıllardır sizin için çalışıyorum. Sizden hiçbir şey istemedim. Oyuncak bir bebek gibi her istediğinizi yaptırdınız. Şimdide pezeven, sapığın teki abimi ortağı yapacak diye benim ne düşündüğüm, ne istediğimi umursamadan 'uygun gördük ' diyebiliyorken senin derdin benim bütün gün nerde olduğum mu? " diye bağırdım. Üzerimden çıkardığım montumu yere fırlattım.

Annem söylediğim tek kelimeyi dahi umursamadan, "Aptal kızım benim! " dedi kafama vurarak. "Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacak biri Ender. Rahat bir hayat yaşayacaksın daha ne istiyorsun " diyerek çıkıp giderken bir kere daha hayatın sillesini en acı şekilde yüreğimin orta yerinde hissediyordum.

Isyan bayraklarını çekmişti yüreğim. Yeter... Yeter... Yeter... diye haykırıyordu usul usul. Neden! Neden! Neden benimde herkes gibi bir hayatım yok diye feryad ediyordu bağıra çağıra. Neden ben de herkes gibi sıradan şeylerden şikayet etmiyorum. Damla damla yağan gözyaşlarımla oturduğum yatağıma. Yanım üzerine uzanıp yüzümü hıçkırıklarla yastığa gömdüm. Çaresiz feryatlarım içinde kaybolurken susmak bilmeyen telefonum ısrarla çalıyordu. Şu an en çok ihtiyacım olan kişi arıyordu eminim. Ayak ucumda duran çantaya uzanarak aldım. İçinden çıkardığım telefonun ekranına bakmadan açtım.

"Ayça sana çok ihtiyacım var " dedim ağlayarak. Ondan başka kimse beni merak ederek bu kadar ısrarcı aramazdı biliyorum. "Gökçe ne oldu? Ay dur bir sakin ol " dedi telaşla. "Ne olur izin al gel çok kötüyüm " diye ağlamaya devam ettim. "Tamam canım hemen geliyorum " diyerek telefonu kapattı.

İçimi kaplayan o hüzün denizinde boğlurken uçsuz bucaksız acılarım henüz açamadığım kanatlarımı paramparça ediyordu. Hayattan çok isteği olan biri değilim ki. Ben bir gülümsemeyle mutlu olan biriyken; şimdi içimde yeşeren o hayatı söküp almışlardı. Her şeye rağmen gülümseyen yanım bu sefer tamamen umutlarımla birlikte yerle yeksandı.

Ağlamaktan gözümde yaş kalmamışken üst üste çalan zil Ayça'nın geldiğinin habercisiydi. Bir kaç saniye sonra odamın kapısı açılırken içeri nefes nefese giren Ayça gözleri endişeyle üzerime gezindi. İçeri girerek kapıyı kapattı. "Gökçe, canım! " diyerek hızlı adımlarla yanıma gelerek yatağa oturdu. "Bu halin ne senin?! Ah canım ne oldu? " diye sordu. Ayça'ya sıkıca sarılarak ağlamaya devam ettim. Hıçkırıklarla ağlarken her şeyi anlatım.

"Canım ya! " dedi elini elimin üzerine koyarak. "Sen bugün kaza geçirdiğini de söylememişsindir "

"İyi misin diye sormadan nerdesin diye hesap sorarlarken ben ne diyiyim sen söyle " dedim içim acırken. Annemin bir kere bile arkamda durduğunu hatırlamıyorum. Bir kere bile iyi misin diye soramamıştı. Çocukken bile saçlarımı okşadığını hatırlamıyorum. Babam zaten buz gibi bir adam, abilerim de öyle. Bir kere yüzüme bakıp gülümsemişlikleri yoktur. Ayça'nın babası üvey olmasına rağmen bir kızım deyişi var ki insanın içi eriyor. Babamın ağzından sevgiyle bir kere bile çıkmamıştı bu kelime. Sevgiye muhtaç büyüsemde asla onlar gibi sevgisiz olmamıştım, olmayacaktımda. Bir gün anne olursam asla annem gibi bir anne olamayacağım.

 YANSIMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin