Gökçe...
Oturduğum kaldırımda hıçkıra hıçkıra ağlarken yaşadığım hayata bir kere daha lanet ettim. Annemin sözleri kulağımda yankı bulurken hıçkırıklarım daha da şiddetlendi. "Ender seni beğenmiş babanda uygun gördü "
Ben daha bir ay önce on sekiz yaşıma girdim. Bana düzgün bir hayat yaşatmadıkları gibi ortaokuldan sonra liseye göndermek yerine konfeksiyonda işe sokmuşlardı. Parası, havası, forsu var diye şerefsiz, pezevenk ondan sekiz yaş küçük olmama rağmen utanmadan görücü göndermiş. Babam da kabul etmiş. Artık çalışmamı istemiyormuş. Bu yüzden annem bugün beni işe göndermemişti. Saatlerdir ağlamaktan ayakta duracak halim kalmamıştı. Hırsla ayağa kalktım. Beni kimsenin anlamayacağı aklıma dank ederken omuzlarım düştü. Kime dert yanacaktım? Babama mı? Beni anlayacağını hiç sanmıyorum. Umurunda bile olmaz.
Buğulaşan gözlerimle yürümeye başladım. Neredeyse artık önümü göremiyordum ağlamaktan. Uzun bir korna sesi ile arabanın bana çarpması bir oldu. "İnşallah ölüyorumdur " diye geçirirken içimden çanak üstü düşmekle ölme hayallerim suya düştü. Arabadan fırlayan adam endişeyle yanıma gelirken, "İyi misin? " diye sordu. Savrulduğum yerde ağlamaya devam ettim. Canım yanmıştı ama içim daha çok acıyordu. İki elimle yüzümü ve gözlerimi çocuk gibi silerken hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. O kadar çok canım acıyordu ki arabanın çarpması bahaneydi feryatlarıma. Yine aynı ses, "İyi misin? " diye sordu.
"Ne olur öleyim " diye yalvardım içimden. Ama iyiydim ve ölmem mümkün değildi. Bu da çaresiz ağlamamı daha harlıyordu. Ağlamaktan sesim çıkmazken cevap veremedim. Bir anda havalanmamla neye uğradığımı şaşırdım. Bana çarpan adam hızlıca beni kucaklayıp arabaya koydu. Hıçkırıklarım arasında, "Evime gitmek istiyorum. Bir şeyim yok " dedim.
"Olmaz! Hasteneye gideceğiz " dedi. Süratle giden arabayla ağlamaya devam ettim. Ne kadar ısrar etsemde arabayı durdurmamış, inmeme izin vermemişti.
Duran araba ve üst üste çalan korna ile yanımdaki adam arabanın anahtarını çekip hızla dışarı çıktı. Benim tarafımdaki kapıyı açarak tek kelime etmeme fırsat tanımadan beni kucağına aldı. Arabanın kapısını ayağıyla kapatırken ben ağlamaya devam ediyordum. Şu an sadece ölmek isterken tanımadığım bir adamın ailemden daha çok benim için uğraşması ne kadarda traji-komikti. Hemen gelen sedyeye bırakılmamla ölecekmişimde ameliyata yetiştirilecekmişim gibi hızla içeri sürdüler sedyeyi. Ah keşke gerçek olsa da gözlerimi kapatsam ve bir daha hiç açmasam. Hemen başımda dikilen doktor, "Nesi var? " diye sordu.
"Trafik kazası, çarptım "
"Yok bir şeyim, evime gitmek istiyorum " diye ağlamaya devam ettim.
"Nereniz ağrıyor? " diye sormasıyla çığlık attım. "Hiçbir yerim ağrımıyor "
"Bir yeriniz ağrımasaydı bu kadar ağlamazdınız değil mi? " dedi doktor yardımcı olmaya çalışan bir tavırla.
"Benim başka derdim olamaz mı? Ben başka bir sıkıntıma ağlıyor olamaz mıyım? İyiyim evime gitmek istiyorum " dedim. Doktor mütevazı bir şekilde gülümseyerek, "Biz gerekli her şeyi yapalım ondan sonra siz evinize gidin " dedi.
"Ya yok bir şeyim... yok! " diye isyan ettim. Hemen doktorun yanında duran ve tuhaf bir yüz ifadeyle beni izleyen adam, "Olmaz! İyi olduğundan emin olmadan hiçbir yere gitmene izin veremem " dedi kati bir şekilde gitme isteğimi reddederek. İçimin yangını gözlerimden akarken, "Ne yapacaksanız bir an önce yapın bende kurtulayım " diye cırladım tabiri caizse.
Hemen kan tahlili, tüm batın tomografi ve ultrason çekilirken; sızlayan bacağıma da röntgen çektiler. Özel hastane olduğu için tüm sonuçlar kısa bir süre sonra hazırdı. Dizlerinin üzerindeki triko gri elbisesinin üstüne doktor önlüğü ile çok hoş görünen doktor hanım yine tepemde dikilmişti. Artık ağlamıyordum ama beş karış suratla öylece boş boş bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANSIMA
AdventureNOTER TASTİKLİDİR!!! Çalınması veya kopyalanması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Tüm hakları bana ait olup saklıdır. Yusuf Meriçoğlu, Efe Karabeyi ve Yiğit Ataman kesişen yolları birlikte çizildi uzun bir karanlığa. Yusuf, öfke kontrolü o...