12. BÖLÜM - KARMAKARIŞIK

109 4 0
                                    


"bakışını gören tüm kimyayı anladın zannedecek Minji. Ben hiçbir şey anlamıyorum" dedi Lina bahçede oturmuş kimya çalışırken. Yüzüne boş bir ifadeyle baktım. "Dünyada birçok korkunç şey var. Mesela pitonlar. Kocaman hayvanları löp löp yutan küçücük bir hayvan! Ya da Dalekler! Tamam, onların gerçek olmadığını biliyorum ama hırsları yüzünden Doktor onlarla az uğraşmadı yani! Hırslı varlıklar her zaman korkunçtur. Ama vizeler bunlardan daha korkunçmuş! Zombileşmenin modernleştirilmiş hali gibi bir şey bence. Şu gözlerimin haline bak." dedim. Lina güldü ve "Joon seni böyle severse, her türlü sever galiba" dedi. Ters bir bakış atıp gözlerimi devirdim. Joon beni anlattıklarımdan sonra severse bir akıl doktoruna görünmeliydi bence. Benim gibi sorunlu bir kıza aşık olacak kadar aklını yemiştir muhtemelen.

Kamptan döndüğümüz günden beri günde sadece 4 saat uykuyla hem sınav çalışıp hem proje hazırlayıp hem de dersleri takip etmek en korkunç filmden daha korkutucuydu. Gözlerimin altındaki battal boy göz torbalarını gizlemeye çalışmayı üçüncü gün bırakmıştım. Şansıma havalar güneşliydi ve ben bunu kullanarak dışarıda güneş gözlüğümün kapatma gücüne sığınabiliyordum ama kapalı ortamlar için bir çarem yoktu. Bu yüzden şimdi de olduğu gibi hep okulun bahçesinde çalışıyordum. Etraftaki kızların nasıl hem bakımlı olup, hem bu kadar şeye yetişebildiklerini çözebildiğim gün bence atomu parçalamaktan daha önemli bir buluş yapmış olacaktım. Burnumun ucuna düşen gözlüğümü ittirip, mimarlıkla ne ilgisi olduğunu anlayamadığım dersime çalışmaya devam ettim. Bu sırada Lina "vizelerden daha korkunç şeyler de var" dedi. Lina'nın neyden bahsettiğini anlamak için kafamı kaldırıp karşıma bakmam yeterliydi. Ne sürpriz ama! Ben de son günlerde Misuki'yle hiç görüşmedik diye çok endişelenmiştim.

Karşıma oturup gülümsedi. "çalışıyorsan bölmek istemem" dedi dudaklarını büzerek. Yedi yaşındaki çocuklar gibi davranmayı bırakması için dudaklarını koparmam gerektiğini söyleyen içimdeki vahşiyi duymamazlıktan geldim ve "sorun değil" dedim. Bu sırada Lina eşyalarını toparlayıp "ben sınıfa gidiyorum. İyi şanslar Minji" dedi kimya sınavından çok Misuki'yi kastederek ve gitti. Bunun üzerine Misuki daha da çok gülümsedi ve "Minji, özür dilerim. Geçen hafta çok üzerine geldim farkındayım. Ben sadece... Sen çok güzeldin hep. Sanırım Joon Oppa da güzelliğini fark eder diye korktum. Onu kaybetmek istemiyorum" dedi gözlerini masadaki ellerinden ayırmadan. Ben mi güzeldim? Kafasını çarpmış olmalıydı! Elimi alnına koyup ateşini ölçme isteğimi bastırdım ve "saçmalama Misuki! Hatırlasana biz küçükken çocuklar hep sana takılırdı. Ben hep yalnızdım. Seninse etrafında her zaman bir sürü insan olurdu. Hepsi sana bayılırdı" dedim gülümseyerek. Gerçekten öyleydi. Beni kimse görmezdi. Ya da görmemezlikten gelirlerdi. O zamanlar Misuki dışında pek arkadaşım yoktu. Ama onu herkes severdi. Yüzüme şok içinde bakıp "sürekli dövecek gibi baktığın için yanına yaklaşamıyorlardı! Hepsi sana hayrandı. Sana yakınlaşabilmek için benimle konuşan bir ton çocuk vardı" diye bağırdı. Etraftaki insanların bizi duyup duymadığını kontrol edip "hıhı, evet. Her neyse. Joon Oppa ve benim aramda bir şey olma ihtimali olduğunu zannetmiyorum. Ben onun için olsam olsam, kurtlu bi elma olurum" diye fısıldadım. Joon'a aile ilişkilerimizi anlattığımdan beri içimden atamadığım bir duyguydu bu. Beynimin içinde bir ses sürekli olarak Joon'un benden nefret ettiğini söyleyip duruyordu. Benden tiksinmişti. Beni sadece denemişti. Öpmesinin başka bir anlamı yoktu. Bana acıyordu! Bu yüzden aramızda bir şey olma ihtimalinin çok düşük olduğuna iyice inanmıştım. Misuki kaşlarını şüpheyle kaldırıp "çok emin gibisin" dedi. "çünkü öyle olduğunu biliyorum" deyip, gülümsedim. "teşekkür ederim Minji. Ve gerçekten çok özür dilerim" dedi ve beni ders çalışmaya devam edebilmem için yalnız bırakıp Joon'u bulmaya gitti. Tabi. Bu halde kesin çalışmaya devam edebilirdim. Aklımda sürekli Joon'un dokunuşları ve dudakları cirit atarken, sınav kağıdına saçma sapan şeyler yazmamaya dua etmekten başka yapacak bir şeyim yok gibiydi. Kafamı masaya koydum ve Joon'u aklımdan atmaya çalıştım. Pek başarılı olduğum söylenemezdi ama en azından deniyordum. Bu sırada çalan telefonumla irkildim. Arayan Minju idi.

Merhaba, Ben Sindirella!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin