11. BÖLÜM - HERKES İKİNCİ ŞANSI HAK EDER Mİ?

131 6 2
                                    

Hani her insan içimizde bir duygu uyandırır ya. Kimine bakınca sebepsiz yere sinirleniriz, kimine bakınca ağlamak gelir içimizden. Han Choyun’a bakmak bende gülümseme isteği uyandırıyordu. Joon’un arkasından tamamen çıkıp, tokalaşmak için uzattığı elini tuttum ve “memnun oldum” dedim gülümseyerek. “ben daha çok memnun oldum. Seninle ilgili çok şey duymuştum” dedi hala tuttuğu elimi bırakmadan. Şaşkınlıkla Minju’ya baktım. “şeeyy.. Choyun Oppa’nın başını senin hakkında konuştuklarımla şişirmiş olabilirim belki” dedi tüm sevimliliğini kullanarak. Choyun ufak bir kahkahayla “Minji hakkında söylediklerin dışında pek bir şey hatırlamıyorum aslında. Onlar da beni pek yormadı, aksine merakımı uyandırdı” dedi. Minju kocaman gözlerle Choyun’a bakıp “Oppa! Aşk olsun ama yaa… Bende senin beni dinlediğini düşünüyordum. Bundan sonra tek kelime konuşmam” diye trip attı. Choyun sahte olduğu belli olan ama sevimli bir mahcubiyetle “o zaman kendimi affettirmem için bir ara beraber yemek yiyelim. Ablan da bize katılır. Tamam mı? Benim şimdi gitmem lazım ama yemek için haber veririm” diye Minju’ya kendini affettirmeye çalıştıysa da Minju süründürmeden naz yapmayı bırakmazdı. Choyun sanırım bunu bildiğinden Minju’ya gülümseyip kendi evine doğru giderken, arkamı döndüğümde Joon’un varlığını unutmuş olduğumu fark ettim. Böyle bir şeyin mümkün olması, Joon’un varlığını birkaç dakika bile olsa unutabilmiş olmak, beni gerçekten şok etmişti. Joon’un varlığını aklımdan çıkarabilmek benim için çölde penguen görmekten ya da yolda karşıma bir zombi çıkmasından daha zordu. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Yüzüne bakarken “gidelim mi? Daha yemek yapmamız lazım” diyerek yanımdan geçip gitti. Sinirli miydi? Neden? Cevap olarak beni öpmüş olmasının benden hoşlandığını gösterdiğini söyleyip duran o saf tarafımı susturmam gerekiyordu. Hayal kurmak tehlikeliydi ve ben sakin bir hayat istiyordum. Nasıl olacağını bilmesem de, kararlıydım. sakin bir hayat yaşayacaktım!

Ben Joon’un arkasından bakakalmışken Minju yanıma gelip “unni, Joon Oppa’ya sordun mu” diye fısıldadı. Önden giden Joon’un sırtına bakıp “fırsatım olmadı. Choyun çıkageldi birden. Ayrıca o, ‘ben sizi tanıştıracaktım’ şeyi de neydi öyle? Nasıl bir imaydı o?” diye çıkıştım. Koluma girip, yavaşça eve doğru yürümeye başladı. “bir şey değildi. Sadece senden her bahsettiğimde, sizi tanıştırmak istediğimi söylerdim. O yüzden öyle dedim” dedi. “yakışıklı değil mi? Çok karizmatik… resmen duruşundan karizma ve çekicilik akıyor… Bir insan nasıl hem şirin hem karizmatik olur sorusunun tek yanıtı bence Choyun Oppa. Joon oppa olmasa Choyun Oppayla seni hemen evlendirirdim” diye ekledi iç çekerek. Gözlerimi devirip “saçmalama! Kimseyle evlenmeye niyetim yok benim. Hem bence Ki TaeYoung daha iyi bir cevap o soruya. Creating Destiny’deki halleri adeta bir sevimlilik abidesiydi. Sesinden zaten karizma akıyor… Her neyse. Kahvaltı için diyorum… şey… babam da olacak mı” diye sordum. Bu sırada çoktan evin kapısına gelmiştik. İçeri girmeden önce en azından babamın kahvaltı planına dahil olup olmadığını bilmeliydim ki ona göre atlatma planı uygulayacaktım. Elimi tutup “unni, artık babamla konuş n’olur. Ne olduğunu bilmesem de kırgın olduğunu biliyorum. Ama sadece bir kere konuş. Yine de kırgınlığın geçmezse ağzımı bile açmam bir daha. Düşün bunu, olur mu” dedi ve içeri girdi. Arkasından bakarken haklı olduğunu biliyordum. Her konuda haklı olabiliyordu. Ama bu konunun düşünülecek bir yanı yoktu. Hem onun bilmediği şeyler vardı.

Akşamüstüne doğru diğerlerinin beraber yürüyüşe çıktığı sırada, akşam yemeği için Joon’la beraber çalışmamız gerekiyordu aslında ama Joon sağolsun, hızlı elleriyle tüm yemeği üstlenmişti. Bana ise sadece onun o muhteşem yüzünü izlemek kalmıştı. Yemeği hazırlarken bir ara durdu ve yüzüme baktı. “konuşmak ister misin” dedi birdenbire. Şaşkınlıkla “ne hakkında” diye sordum. Tekrar yemeğe dönüp, “kardeşin hakkında… Han Choyun hakkında… ya da baban hakkında… Eve girerken Minju’nun dediklerinin bir kısmını duydum istemeden” dedi. “belki konuşmak utandırıyor olabilir ama anlatırsan dinlerim. Yapacak daha iyi bir işim yok şuan” diye ekledi gülümseyerek. Bir kez daha beni şoka sokup, yüzüne bakakalmamı sağlamıştı işte. Başkaları da bu konuda üzerime gelirdi hep. Ama kimse beni böyle etkilememişti. Onun ağzından bunları duymak beni bariz bir şekilde rahatsız etmişti, utanmıştım. Normal bir hayatım olsun istemiştim onun gözünde. Sorunlarımı onunla konuşmaktan utanıyordum. Yüzüne bakmaya çalışırken yutkunamıyordum. Zorlukla yutkunup “aptal olduğumu düşüneceksin” dedim sessizce. Kıkırdayıp “zaten öyle düşünüyorum. Seni ilk gördüğüm andan beri düşüncelerimi değiştirmeyi başaramadın Minji” dedi.

Kızsam mı gülsem mi bilemediğim bir süreden sonra “babam annemi aldattı” dedim. Yüzünü kaldırıp, gözlerime baktı. Boğazıma oluşan kocaman düğüme rağmen konuşmaya devam edip “bu çok da ilginç ya da olağanüstü bir şey değil. Herkesin ailesinde olabilir, biliyorum. Asıl durum bunu ortaya çıkaran… bendim” diyebildim. “ben küçükken oldu. Sen bize geldikten birkaç hafta sonra… Babamı, o kadınla gördüm. Okul dönüşü… a… arabada… o zamanlar ne olduğunu anlamamıştım… akşam televizyon izlerken bir öpüşme sahnesinde ‘babam da bunu yaptı’ dedim. Sonra annem olay çıkardı, babamı kovdu. Ben yine de anlamamıştım. Çok sonra anladım babamın neden beni bıraktığını” dedim ağladığımı fark ettiğimde. Joon ocağın başından ayrılıp, yanıma geldi ve sarıldı. Kafamı göğsüne gömüp bir yandan ağlarken bir yandan anlatmaya devam ettim. “benim yüzümden gitmişti… Babam giderken Minju’yu alıp gitti. Annem adeta çıldırdı. Babama beni de götürmesi için ağladığım halde bana bakmadı bile. sadece Minju’yu aldı. Sonra bir daha babamı görmedim. Arada bir televizyonda ya da internette görüyorum. Ben sürekli babamı özledim. Onu görmeyi istedikçe korktum. Beni görmek istemez diye… kim ailesini bozan birini sever ki… ben onu görmek istesem de o beni görmek istemez diye korktum. Beni yine istemez diye…” diyebildim gözyaşlarımın arasında. Daha fazla konuşmaya gücüm kalmamıştı. Joon hiçbir şey demedi. Sadece sarıldı. Bir süre sonra “senin hatan değildi” dedi gözlerimin içine bakarak. Bunu bana söyleyen ilk insan değildi belki ama ilk kez inanmak istedim. Benim hatam olmayabilirdi. “sen o yaşta bir çocuğun yapacağı şeyi yaptın. Sadece doğruyu, gördüğünü söyledin. Bu senin hatan değil Minji. Ve babanın seni istemediğini zannetmiyorum. Bir erkek olarak söylüyorum, sevdiğimiz şeyi kolay bırakamayız. Bilmediğin ya da anlamadığın şeyler vardır Minji” diye ekledi. Ve ben yine ona inanmak istedim. Babamın beni sevdiğine, aslında benden ayrılmak istemediğine inanmak istedim. Joon’un yüzü o kadar yakındı ki nefesini hissedebiliyordum. “kendine eziyet etme artık. Seni sevenleri de yıpratıyorsun farkında olmadan” dedi. “ya sen? Seni de yıpratıyor muyum” diye sordum. Gülümsedi. Burnumun ucuna öpücük kondurup “yemek yanıcak senin yüzünden” dedi ve ocağın başına döndü. “git yüzünü yıka. Gelirler az sonra. Neden ağladığını açıklamak istersen, sen bilirsin tabi” dedi sert bir sesle. Demin dediklerine inanmamıştım ama yine de bir an bile olsa inanma ihtimali yüreğimi ferahlatmıştı. Mutfaktan çıkarken tek hissettiğim, ruhumdaki hafiflemeydi. Haklı olabilir miydi?

Akşam yemekten sonra kampın vazgeçilmezi olan müzik faslı başladı. Evde karaoke olduğunu söylememe gerek bile yoktur muhtemelen. Joon’un bize katılmadığı saatler boyunca şarkı söyledikten sonra Minju Joon’a şarkı söylemesi için yaptığı baskı sonucu galip geldi ve Joon’a şarkı söyletmeyi başardı.

Joon’un bu şarkıyı seçmesi, şarkıyı söylemek için yanımdan geçerken “sözlere dikkat et” diye fısıldamasından daha çok şaşırtmıştı beni. Lunafly’dan "help me find a way" şarkısını seçmiş olması bir yana, sözlerindeki “seni çilekeş bir yüzle terk ettim ben/ soğuk bir şekilde veda ederek ağlattım seni/ şimdi gözyaşlarım akıyor/ benden ne kadar nefret ederdin şimdi böyle görsen beni/ şimdi seni arıyorum” kısmını mı kastetmişti? Yoksa “sana asla veda etmek istemedim/ asla gitmek istemedim/ alışkanlık gibi söylediğim kötü sözler/ asıl hissettiklerim değildi” kısmını mı üzerime almalıydım? Karar veremiyordum.

Şarkı bittikten sonra Lina hayran bir ses tonuyla “vav… Min Joon kesinlikle yanlış meslek seçmişsin. Ünlü olsan sadece tek şarkıyla köşeyi dönerdin bence. Ama şarkı saçmaydı. Madem pişman olacaktın neden terk ettin? Hadi terk ettin neden kıza bunu söylemiyorsun? Çok saçma” dedi kafasını iki yana sallayıp. Joon tek kaşını kaldırdı, önce Lina’ya sonra benim gözlerime baktı ve “biz erkekler bazen istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalırız ve bunun suçu masum insanlara kalır. Bence şarkıda da kız masum olduğu halde ilk acıyı çeken taraf olduğu için daha sonra adam kahrolacak derecede acı çekmiş olmalı ki bunu yazmış. Tabi bu benim nacizane fikrim” dedi. Lina hararetle savunmaya geçip “ee, sonra kız adamı affetmiş midir sence? Nacizane fikrin bu konuda ne diyor” dedi. Lina asla altta kalmaya dayanamadığından pes etmicekti ama Joon da pes edecek gibi durmuyordu. Soğuk bir yüzle “herkes ikinci bir şansı hak eder. Sence de öyle değil mi Minji” dedi. Daha sonra ne konuştuklarını bilmiyorum. Ben konuşmadan kendi payımı almıştım. Joon’un bana ne demek istediği açıktı: “babana bir şans daha ver”


YAZARIN NOTU: bölümde bahsedilen şarkı "help me find a way" medya ekindedir.

Merhaba, Ben Sindirella!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin