4. BÖLÜM - İLK GÜN FOBİSİ

158 4 1
                                    


Normal insanlar pazartesiden ya da ne bileyim çarşambadan falan nefret eder. Ama ben okulun ilk gününden nefret ederim. Neden mi? Bunun için gerçekten çok mantıklı ve utanç verici sebeplerim var. Neden okulun ilk günü dışarı çıkınca gerildiğimi anlamanız için hemen anlatayım. Hoop, hemen anaokuluna dönelim. O gün daha okulun kapısından içeri adım atamamışken, serviste aptalın biri yüzünden yüzüstü yere kapaklanmakla yetinmiştim sadece. Bu da iyi bir şeydi bence. Daha kötüsü de olabilirdi. Olmadı mı? Oldu. Bakalım: ilkokulda ilk gün, bu kez okula sorunsuz ulaşmıştım. Hatta sınıfa kadar sorunsuz gelmiştim. Ama sınıfa girmeye çalışırken etrafa bakmak yerine önüme baksaydım belki de ayağımı kapanan kapıya sıkıştırmaz ve böylece okulun başından okulu asıp daha sonra da tavşan gibi seke seke gezmek zorunda kalmazdım. Ama ben önüme bakmak yerine tavanı seyretmeyi seçmiştim. Alkışlarınızı duyuyorum. Gelelim liseye: bu kez ben tamamen suçsuzdum. Annemin “kıza benze biraz” diyerek zorla giydirdiği o bi karış etek yüzünden oldu her şey. Tamam, bir karış değildi ama etekti işte. Evet, etekleri oldum olası sevmem. Jeans, spor ayakkabı ve tişört dururken etek de neymiş. Her neyse ne diyordum. Heh, lisede ilk gün ve eteğim. O bi karıştan azıcık uzun etek rüzgardan uçuşup dururken nasıl hem önüme bakıp hem yürüyüp hem de eteğimi tutabilirdim. Hayır, merak etmeyin! Eteğimi tuttum ama okulun en belalı (ve en yakışıklı) çocuğuna omuz attıktan sonra elimden kaçmıştı.

Şimdi üniversitede ilk günümdü ve ben merakla bugün nasıl bir rezalete yol açacağımı bekliyordum. Güneş sanki “gel bebeğim sana muhteşem bir sürprizim var” der gibi ışıldarken usul usul metroya yürüyordum. Turnikelere inerken telefonuma gelen mesaj sesiyle düşüncelerim kabus gibi okulun ilk günü anılarımdan ayrıldı. “ben geldim. Bakalım sen ne kadar sorunsuz geleceksin. Kıkıkı ^^ Lina” aman ne komik! Cevap yazmak istediysem de telefonum artık çekmiyordu. Ve daha da önemlisi birine çarpmadan önce kafamı kaldırıp önüme bakmam gerekiyordu ama bunu düşünmek için 3 sn kadar geç kalmıştım. Kafamı kaldırmaya yeltendiğimde çoktan birinin omzuna kafa atmıştım bile. Özür dileyerek kafamı kaldırdığımda içten içe okulda görmek zorunda olmadığım birisi olsun diye bildiğim tüm duaları okumakla meşguldüm. Karşımda benimle yaşıt olduğunu düşündüğüm, beyaz tenli, ela gözlü ve yakışıklı sayılabilecek bir erkek vardı. Şaşkın bakışları oldukça tanıdıktı aslında. “Kim Minji? Sen misin gerçekten?” diye sordu. Ben ne diyeceğimi bilemeden bakarken “benim, Junho. Lisede ilk sene aynı sınıftaydık. Hatırladın mı? Hala okulun ilk günü insanlara omzuna vuruyorsun” dedi gülerek. Bense şok geçirmiştim. Birisine bir kere rezil olmak normaldir. Ama aynı insana defalarca rezil olmak gerçekten sinir bozucudur. Bundan daha kötüsü mü? Aynı insana aynı şekilde ikinci kez rezil olmaktı. Ve ben bunu başarmıştım. Yüzüme kondurduğum yarım gülümsemeyle “insanlar yıllar geçse de değişmezlermiş derler” dedim beraber metroya yürürken.

“aaa… Şurada oturmuş telefonu yiyecek gibi duran turuncu kafa senin arkadaşın değil mi? Neydi adı? Lina?” dedi Junho bir yandan Lina’yı süzüp bir yandan da kaybolmamdan korkarcasına kolumdan tutup beni çekiştirirken. “evet. Gel merhaba de. Seni özlediğini zannetmiyorum ama” dedim. Bu sırada Lina şok içinde bir bana bir Junho’ya bakıp kendi kendine söyleniyordu. Koşar adım yanımıza gelip Junho’ya yarım bir selam verdi ve benimle bir işi olduğunu söyleyip kolumdan tuttuğu gibi beni peşinden okulun Junho’dan en uzak köşesine sürükledi. “beraber mi geldiniz? Neden? Joon nasıl buna göz yumdu? Junho’yla tanıştı mı? Ama tanışmış olsa öyle bakmazdı. Tanıştırmadın mı? Cevap versene ya” diye kendi kendine konuşurken çoktan okuldaki cafeye gelmiştik. “Joon’la konuyu nasıl bağladın anlamadım ama neden tanıştırayım ki? Unutuyorsun galiba ama o benim için sadece… ımmm… sadece…” cümlenin devamına uygun kelimeyi bulamıyordum. Benim için sadece neydi? “sadece ne? Arkadaşın değil. Sevgilin değil. Abin değil. Ne? Sevdiğin olabilir mi?” dedi sinsi sinsi gülerken. Kasaya aldığım yiyeceğin parasını ödedikten sonra “sadece bir yabancı” dedim. Evet. O benim için sadece bir yabancıydı. “ve onunla benim hayatımın asla ama asla bir ortak noktası olamaz” diye ekledim kararlı bir ses tonuyla. Lina “arkandan öyle bakmıyordu ama neyse” diye cevap verirken imalı bir şekilde baktı. Joon o sırada arkamda mıydı yani! Peki bu durum beni neden heyecanlandırmıştı ki?

Merhaba, Ben Sindirella!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin