6. BÖLÜM - AİDİYET

111 2 0
                                    


Kaderim ve ben bin yıllık kanlılar gibiydik bu aralar galiba! Misuki adeta geçmişimin kötü anılarından bir hayalet gibi çıkmıştı karşıma! Babam ve annem ayrıldıkları sırada Misuki ve ailesi komşumuzdu. O zamanlar annem tek yaşayan bir kadın olduğu için hakkında bir sürü dedikodu çıkmıştı. Misuki’nin babası ve annem her ne kadar eski arkadaşlar olsalar da, Japon annesi dedikodulardan korkup Seul’a taşımıştı tüm ailesini. Ve şimdi babamın sponsorluğunda, yeni bir oyuncu olan Misuki tüm güzelliğiyle karşımızda dikilirken bir kez daha kaderimin karşıma geçip dil çıkardığını görüyor gibi olmuştum. Bunu hak edecek ne yapmıştım acaba? Ah, evet, annem ve babam yüzünden olmalıydı. Hak etmiş olabilirdim yani.

Misuki, o doğal gibi görünen kahve kızıl saçlarıyla, yapmacıklıktan oldukça uzak bir şekilde “oppa! Ben geldim” diyerek Joon’a sarıldı. O Joon’a sarılırken, ben daha eline bile dokunamamıştım. Hayır! Kıskanmıyordum. Sadece… Sadece… Sinir bozucuydu işte. Ahtapot gibi sarmaladığı Joon’dan ayrılıp bana döndü ve “Kim Minji? Gerçekten sensin. Çok özlemişim” diyip boynuma atladı. Ne zamandır böyle can ciğer kuzu sarmasıydık biz? Hem babamı adeta kendi babası gibi sahiplenip hem de bana böyle yüzsüzce sarılmasının anlamı neydi? Bu duruma sadece ben değil, Jieun teyze de şok olmuştu ki “siz tanışıyorsunuz değil mi” diye sordu. Göz ucuyla Joon’a baktım, her zamanki gibi ifadesizdi. “Minji ve ben küçükken aynı mahallede yaşamıştık. Seul’a taşınmadan önceydi” dedi Misuki koalaların ağaca sarıldığı gibi koluma sarılırken. “ahh, iyi arkadaşsınız yani. Çok sevindim. Minji benim kızım gibidir, Misuki. Onunla iyi geçinmenizi çok isterim” dedi Jieun teyze hevesle. Evet, belki küçük olsaydık onunla iyi geçinebilirdim ama babamla Misuki baba-kız gibi takılırken biraz zordu. Ben hiçbir şey söylemedim ama Misuki gülümsedi ve “keşke biraz daha erken gelebilseydiniz. Şimdi gitmek zorundayım ama bir ara mutlaka görüşmeliyiz Minji” dedi. Benden bir çıkarı varmış gibi hissetmeme sebep olmuştu. Joon’a dönüp “hoşçakal oppa” dedi yanağına öpücük kondurdu. Bu kadarı da fazlaydı. O, kapıdan çıkarken, ben arkasından saçlarına yapışıp her bir telini yolmamak için kendimle sıkı bir kavga ediyordum. Aslında sinirim ona değil kendimeydi. Daha kaç gün olmuştu ki Joon’un başkasına ait olduğunu öğreneli de hemen unutup onu sahiplenmiştim. İster sarılır ister öper. Sevdiği kız düşünsün değil mi? Ama yok. Ben dereotu misali her yere kendimi katmak istiyordum. Sinirden kendimi odama nasıl attım bilmiyorum. Misuki’nin tüm damarlarını söküp ucuca ekleyip dünyayı 3 kere doluyor mu diye bakmak istiyordum. Ya da ne bileyim, bilim adına yararlı şeyler bulmak için tüm hücrelerini tek tek sökmek istiyordum. Misuki’den hoşlanmamak için de geçerli sebeplerim vardı ama o konuyu şimdi hatırlamak istemiyordum. Joon’un dediği gibi her şey için geçerli sebeplerim vardı benim. Vahşet dolu planlarım Charming’den gelen mesajla bölündü.

Alıcı: MissR

“aileni kaybetmek zor oldu mu?”

Alıcı: Mr.Charming

“nereden çıktı ki şimdi bu soru? Hem ölmediler. Sadece ayrı yaşıyoruz”

Alıcı: MissR

“ailene karşı çıkmak nasıl bir duygu merak ediyorum da”

Alıcı: Mr.Charming

“karşı çıkmak zor değil ama diğer herkes bir aileye sahipken ailesiz olmak zordu. Artık büyüdüm. Ama yine de bu içimde bir yara oldu. Babam yanımda olsaydı daha farklı olur muydu diye düşünmeden edemiyorum. Babamın yanında kalan ben olsaydım belki de daha farklı olurdu diyorum çoğu zaman. Yine de bu benim cezam”

Alıcı: MissR

“peki, şöyle düşün. Karşı çıkarsan mutlu olacaksın ama onlar mutsuz olacak. Onların dediğine uyarsan sen mutsuz olacaksın. O zaman ne yapardın?”

Merhaba, Ben Sindirella!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin