18. BÖLÜM- TANIŞMA ZAMANI GELMEDİ Mİ?

67 3 1
                                    

Yılbaşı yemeğini neden Joon'un ailesiyle yediğimizi anlayabiliyordum ama masada Misuki için de tabak olmasını hiç anlayamıyordum. Biz iki aile kaynaşıktık, ama Misuki neden kendini zorla aramıza katmaya çalışıyordu? Ahh, tabi. Cevabını iki gün önce yaptığımız konuşmada zaten vermişti. Ne demişti?

"Minji, ben yılbaşı akşamı Joon oppaya teklif edicem. Ailesinin karşı çıkacağını zannetmiyorum ama Jieun teyze senin fikrini sorarsa, iyi bir şeyler söyler misin?"

Şu kapağını açınca içinden böcek çıkan kutular vardı ya hani. Oradaki böcek gibi zırt diye ortaya çıkıp her şeyi iyice zora sokmayı nasıl başarıyordu bu kız? İki gün boyunca gelmemesi için dua ettiysem de masada tam kadro oturuyorduk işte. İki yanımda annem ve Minju, tam karşımda Joon ve yanında Eunji'yle Misuki, masa başlarında Jieun teyze ve eşi masadaki yerlerimizi almış, neşeyle(!) sohbet ediyorduk. Daha çok onlar sohbet ediyordu, ben surat asmakla meşguldüm. Joon'la hala konuşmuyor olmamız yetmiyormuş gibi şimdi bir de tüm akşam boyunca herkesin Joon ve Misuki için yaptıkları imalara katlanmak zorunda oluşumu düşündükçe içimden gülmek falan gelmiyordu. Neymiş efendim Misuki çok yetenekliymiş, çok güzelmiş, bık bık bık...
"Minji?"
Annemin yanımdan beni dürtmesiyle Misuki için yaptığım planları yarıda bıraktım. "bir şey mi dediniz? Dalmışım da..."
"biz de onu dedik zaten. Baya dalgınsın bugün. Bir şey mi oldu?" dedi Jieun teyze. Evet, bir değil birçok şey oldu ama sana bunları anlatamam Jieun teyze. Kafamı olumsuz anlamda sallayarak "yoo, biraz kırgınlığım var, ondandır" dedim geçiştirmek için.
Ben tam suyumu içerken "muhtemelen şu an sevgilisiyle olmak varken burada oturduğu için böyledir" dedi Eunji. Boğazıma kaçan su zerrelerini öksürerek temizlemeye çalışırken Eunji'yi de Misuki'yle beraber yok etmeli miyim diye düşünüyordum. Bu ikisi anlaşmışlar mıydı?
Jieun teyze şok için de "sevgilin mi var?" diye sorduğunda hala öksürdügüm için ne diyeceğimi bilemeden kalakaldım. Sevgilim var mıydı? Yani teknik olarak konuşmuyor olsak da Joon'la hala sevgili miydik? Ben ne diyeceğimi düşünürken annem "yoksa Choyun mu? Hani geçen gün seni eve bırakan adam?" dedi. Choyun nerden çıkmıştı şimdi! Beni delirtmek için yemin mi etmişlerdi acaba? Bir anlığına göz ucuyla Joon'a bakma gafletinde bulundum ve göz göze geldik. Göz göze gelmek değildi bu. Joon beni gözleriyle bang bang bang diye ortadan kaldırdı desek daha uygun bir tanım olurdu...
"anne ne alakası var Choyun'la yaa!" diye cırladım. "yok sevgilim falan"
Eunji eğlendiğini açıkça belli ederek "neden bu kadar büyük bir tepki verdin o zaman? Var işte, çok açık..." dedi.
Eunji'nin yüzüne dik dik bakarken Joon "aslında..." diye lafa girince bir anda tüm dünya toza dönüştü sanki. Yoksa söyleyecek miydi? Nefesimi tutmuş ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordum ki Misuki atıldı. "aslında ben Choyun ve Minji'nin çok yakıştığını düşünüyorum"
Ben de senin alt sokaktaki bahçedeki korkulukla çok yakışacağını düşünüyorum ama söylüyor muyum? Patavatsız! Ağzım açık bakarken o konuşmaya devam etti. "Minji'nin babasının evinde yemek yediğimizde fark ettim. Gerçekten çok yakışıyorlar. Sence de öyle değil mi Oppa?"
Joon bir süre hiçbir şey söylemeden baktı. "hmm... aslında..."
Cümlesi yine Misuki tarafından bölündü. "aslında hazır bu konu açılmışken ben bir şey söylemek istiyorum. Ben, eğer sizin de izniniz olursa, Joon Oppa'yla... ciddi olarak çıkmak istiyorum" dedi Jieun teyzeye bakarak.
Nefesim kesildi. Tam anlamıyla akciğerlerim büzüşmüş ve nefessiz kalmıştım. Kulaklarım uğuldadığından kimin ne dediğini duyamıyordum. Saçma inatlaşmamız yüzünden Joon'u kaybetmek üzereydim. Minju masanın altında elimi tuttuğunda tekrar nefes almayı başarabildim. Gözlerim akmaya hazır yaşlardan mı yoksa kalbimdeki acıdan mı bulanmıştı bilmiyordum ama önümü göremiyordum. Kalan son gücümle "ben... izninizle..." diye mırıldanıp masadan kalktım.
Zamanında Misuki'nin yarısı kadar cesur olsaydım belki de şuan bu saçma durumda kalmayacaktık. Kendimi lavaboya atıp, arkamdan kapıyı kilitledim. Tekrar normal bir şekilde nefes alacak hale gelene kadar bekleyip, Lina'ya iki dakika sonra beni aramasını söyleyen bir mesaj attım. Bu evden hemen çıkmalıydım. Masaya geri döndüğümde Lina aradı. Kapının ağzında telefonu açtım.
"Lina?"
"aradım. Ne oluyor?"
"neyin var? Sesin neden öyle?"
"ne sesi? Neyden bahsediyorsun sen kızım? Ne oluyo cidden orada?"
"tamam, sakin ol. Ben 15 dakika içinde her zamanki yerimizde olurum. Orada buluşalım, tamam mı?"
Telefonu kapattığımda konuşmayı herkesin duyduğundan ve Lina'nın başına bir şey geldiği için gitmem gerektiğini düşündüklerine emindim. Ayrıca Lina'nın kafasının oldukça karıştığına da emindim. Masadakilere hızlıca veda edip kendimi sokağa attım. Ben yokken ne konuştuklarını ya da Joon'un ne dediğini bilmiyordum. Açıkçası öğrenmekten de korkuyordum.
Lina'yla kafede buluştuğumuzda gerçekten kafası çok karışmıştı. "neler oluyor? Kimden kaçıyordun bakalım?"
Derin bir nefes aldım. Kelimeler dilime gelmiyordu. Tekrar nefes aldım. Kendimi zorlayarak konuşmaya başladım. Olan biten her şeyi uzun uzun anlattığımda kızgın bir şekilde yüzüme bakıyordu. "ne yani! Korkup ne olduğunu öğrenmeden kaçtın mı? İnanamıyorum sana! Hiç mi merak etmiyorsun? Minju'yu ara hemen. Ya da bana ver numarasını ben arayayım"
Kafamı iki yana sallayıp "hayır" dedim. "korkuyorum. Eğer Joon hayır diyemediyse biz otomatik olarak ayrılmış oluruz. Ama hayır dediyse biz ne oluyoruz bilmiyorum, bir de şu var ki Misuki hayır cevabını duyarsa yakama yapışacaktır. Ne halt yicem ben?"
Lina gülerek yüzüme baktı. "cesur olma zamanı geldi Minji. Ya sevdiğine sahip çıkacaksın ya sahip çıkacaksın. Başka bir seçeneğin yok!"
Kafamı iki yana sallayıp sessizce pastamı yemeye odaklandım. Yarım saat sonra Lina'yla sahilde oturuyorduk. Birden bire acil bir işi çıktığını söyleyip gittiğinde ben oturmaya devam ettim. Misuki ve Joon'u düşündükçe hala nefesim sıkışıyordu. Sadece bir anlığına ikisinin evlendiğini hayal etmeye çalıştığımda ise kalp krizi geçirecek gibi oldum. Sanırım gerçekten cesur olma vaktim gelmişti. O sırada Mr. Charming'den mesaj geldiğini belirten sesle düşüncelerimden sıyrıldım.

Alıcı: MissR
"artık tanışmalıyız"

Nasıl? Nerede? Ne zaman? 5N1K'ya bağlamış gibi düşüncelerim çıldırmışken, yanıma birinin oturduğunu bile fark edememiştim. Kafamı zorlukla çevirip yüzüne baktım. Telefonundaki konuşma ekranını bana göstererek gülümsedi. Nasıl? Mr. Charming, o muydu? Neden daha önce söylememişti? Ben yüzüne bakakalmışken o konuşmaya başladı.

"Lise sondayken birisiyle çıkmaya başlamıştım. Kızın ortalama bir güzelliği vardı ama karakteri... Çok masum olduğunu zannetmiştim. Biz çıkmaya başladığımızda, başta her şey iyi gibiydi. Sonra kızın o zamanlar yakın olduğum bir arkadaşımla sık takıldığını fark ettim. Nedenini sorduğumda benim arkadaşımın onun da arkadaşı olduğunu, bunda bir yanlış olmadığını söylüyordu. Ben de nedense ses çıkarmıyordum. Sonra... Onları... Bilirsin işte... O zamandan beri kendime hep insanların güvenilmez olduğunu söyleyip duruyordum. O günden sonra kimseye güvenmedim. Ama sen... Minji sen benim mucizemsin. Bazen... Bazen o kadar masum oluyorsun ki 'ahh, kesin sahte' diye düşünmeden edemiyorum. Ama sonra bakıyorum sen tüm gerçekliğinle ordasın. Korktum Minji. Senin de diğerleri gibi sahte birine dönüşmenden korktum. Dünyamdaki tek gerçekliğim sendin. Seni de kaybedersem diye düşünmekten ne yapacağımı bilemedim..."

Onu dinledikten sonra ciğerlerimde kalan son oksijene ağzımdan çıkan tek kelime "ben..." oldu.

"Minji... Bak, biliyorum. Daha önce söylemeliydim ama yapamadım. Fırsatçı biri olduğumu düşünürsün diye... Ama artık umurumda değil. Görmüyor musun? Ne kadar kaçmaya çalışsam da senden uzak duramıyorum. Benim için senden başka liman yok Minji"

Merhaba, Ben Sindirella!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin