Gözlerimi bulutsuz ve güneşli gökyüzünden indirip karşımda duran apartmana çevirdim. Buraya gelmek yavaş yavaş bir alışkanlık haline gelmeye başlıyordu artık. Şikayetçi değildim ama sadece onu göremeden gitmek, biraz üzüyordu.
Gözlerimi kapatıp ciğerlerimin alabildiği kadar derin, çok derin bir nefes aldım. Yeterince oyalandığım yetmişti bu boş kaldırımda.
Adımlarımı daha önce hiç girmediğim, sadece kaldırımında oturduğum apartmana yönlendirdiğimde sebepsiz bir korku vardı içimde. Ne kadar sevgilimin gittiği şehri kafaya takmış olsam da, yüzüme kapımın çarpılması an meselesiydi. Bunun için okulu asmış olmam da cabası.
Asansör yerine merdivenleri seçtiğimde uzattığım zamanı elime yüzüme bulaştırmadan düşünerek değerlendirmem gerekiyordu.
Kahverengi, çelik kapının önünde durduğumda boğazımı temizledim. Ayak bastığım, 'hoş geldiniz' paspasına ufak bir bakış attığımda elimi uzatıp zile bastım. İçeriden bile duyduğum kuş sesi ziliyle beraber aynı zamanda ayak sesleri de eklenince daha çok heyecan ve korku basmıştı içimi.
Kapı, gıcırtılı bir sesle açıldığında içeriden kumral, küt saçlı ve neredeyse Gökhan'ın kopyası diyebileceğim bir kadın çıktı. Elmacık kemiğinin üstünde ben bile vardı ve bu, gözümün önündeki bu denli benzerliğe sarılıp ağlama isteğimle doldurdu içimi.
Sadece iki saniye göz göze gelişimizin ardından tanımaya çalışan gözlerle, "Buyrun?" dediğinde kurumuş dudaklarımı yaladım.
"Şey, ben Gökhan'ın sınıftan arkadaşıyım da kendisini beş dakikalığına görebilir miyim?" sanki hiçbir şeyden haberim yokmuşcasına beklentiyle yüzüne baktım.
"Burada değil." dedi buz gibi bir sesle. Aynı şekilde öyle bir bakıyordu ki sanki konuşmayı hemen burada bitirip kapıyı kapatmak gibi bir niyeti vardı.
"Nerede acaba? Kendisini acil görmem gerekiyor da." kadınınkine tezat, yumaşak ve ılımlı çıkartmaya uğraşmıştım sesimi. Öğrenmeden gitmek istemiyordum buradan.
"Siz bana söyleyin ne söyleyecekseniz, ben kendisine iletirim."
Yutkundum. Belli ki yerini söylemeye hiç niyeti yoktu ve benim de artık daha fazla bekleyecek sabrım kalmamıştı.
"Hangi şehire gönderdiniz sevgilimi?" dediğimde kadının anlık yüzündeki değişen ifadeyi izledim. Kaşlarını çatmış, dediklerimi idrak etmeye çalıştı birkaç saniye.
"Ne dedin sen?" ses tonu bu sefer yüksek bir tonda çıkmış, bir adım üstüme yürümüştü. "Sen misin oğlumun aklını çelen?"
Derin bir nefes alıp saçlarımı karıştırdım. Anlayışlı biri olmasını beklemiyordum zaten, oğullarını sanki iyi bir şey yapmışlar gibi başka şehire postalayıp burada bana ahkâm kesiceklerini de iyi biliyordum.
"Gökhan nerede? Lütfen, sadece bunu söyleyin. Sonra bir daha karşınıza çıkmayacağım."
Geriye doğru bir adım attı ve ardından kapı kulpunu tuttu. "Çıkmasan iyi edersin. Defol git evimden." tam yüzüme doğru kapının kapanacağı sırada ayağımı kapı aralığına sıkıştırdım. Yarı aralıktan bakan sinirli bakışlarına tezat çaresizlikle bakıyordum kadına. "Yalvarırım, lütfen."
"Gitmezsen polis çağırıcağım." dediğinde gerçekten yerini söylememekte bu kadar kesindi. Yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı. Başaramamıştım.
Ayağımı çeker çekmez yüzüme sertçe kapanan kapıyla bakıştım bir süre boyunca. Gözlerim dolmuştu her zamanki gibi ve şu sıralar çok ağlak bir insan olmuştum. Elimden gelen hiçbir şey olmayınca ve çaresizlik sınırıma dayanınca çözümüm ağlamak oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
allegation • texting | gay
Teen Fiction[tamamlandı] • Gökhan; İddiayı kaybettin Ayaz Gökhan; Şimdi de ödülümü istiyorum Gökhan; O götünü becereceğim Gökhan; Ve ben, Gökhan; İstediğimi alırım :) (Görüldü) • 161120 🌈