Sabah felaket bir baş ağrısıyla gözlerimi aralamıştım.
Öyle ki, zar zor yataktan kalkıp olduğum yerden doğruldum. Elimi gözlerime götürüp ayılmak için ovuşturdum ve oradan da şakaklarıma kısa bir masaj yaparak kalktım yataktan.
Sonunda tamamen ayıldığımda ilk fark ettiğim şey, yanımda Gökhan'ın olmayışıydı. Muhtemelen sabah ben uyanmadan gitmişti evine ki zaten dünden beri gitmesi gerektiğini söyleyip duruyordu. Okula gelmiyordu artık ve onu sadece evine gittiğimde görebiliyordum. Telefonumu aldığım gibi kısaca günaydın mesajı yazıp gönderdim.
"Ayaz? Giyindin mi, okula geç kalıcaksın."
Annemin sesini duyduğumda toparlanarak dolabıma yöneldim ve bir çırpıda okul kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Aslında banyo yapsam güzel olurdu fakat buna vakit harcarsam büyük ihtimalle okula geç kalırdım.
Ders programına bile bakmadan yarı boş çantamı alıp omuzuma astıktan sonra odamdan çıkarak aşağı indim ve annemin ısrarlarına rağmen kahvaltı yapmadan çıktım dışarı.
Seri adımlarla kaldırımlardan geçip okula vardım, neyseki henüz ilk ders zili çalmamıştı. Yavaş adımlarla bahçeden geçerken bana atılan bakışlar ya da laflar artık umrumda bile değildi. Zaten çoğu kişi artık işine gücüne dönse de bazı başıboş köpekler havlamadan duramıyordu.
İlerde Mustafa'yı bankta oturmuş beni izlerken gördüğümde kısa bir baş selamı vererek içeri girdim. Mevsim geçişlerinde hep hasta olduğu için iki gün okula gelmemişti.
Merdivenlerden üçer beşer atlayarak kapıdan girdiğimde sınıfta birkaç kişi vardı sadece. Orta sıralardaki masama geçip başımı ellerimin arasına aldım. Hâlâ başımın ağrısı geçmemişti.
"Ayaz?"
Başımı arkaya çevirip sesin sahibine baktığımda meraklı gözlerle beni izleyen Buse'yi gördüm. Sınıfın en sessiz kızıydı.
"Ne?" dedim direkt. Sınıfta, hatta okulda Mustafa haricinde kimseye güvenmiyordum ve konuşmuyordum. Herkes gözümde düşmandı.
"İyi misin sen? Biraz şey görünüyorsun..." dediğinde sonlara doğru kısık sesli konuşup kelimeleri ağzında yuvarladı. Kaşlarımı çatarak tamamen Buse'ye döndüm. Yüzüne göre büyük yuvarlak gözlükleri vardı ve küçük bir burna sahip olduğu içinde sürekli burnunun ucuna geliyordu. İşaret parmağı ile gözlüklerini geriye itti.
"Kötüysem ne yapacaksın? Bak işine." tekrar elimi şakaklarıma götürüp ovalayarak önüme döndüm. O sırada da zil çalmıştı fakat ilk ders olduğu için dışarıda tüm sınıflar sıraya geçecekti. Gitmem gerekiyordu ama başım ağrıdığı için sınıfta oturucaktım.
"Başın ağrıyorsa ağrı kesici verebilirim diyecektim, yapacağım şey en fazla bu olur."
"Gerek yok." dedim başımı sıraya koyarak. Aslında iyi gelebilirdi ama dedim ya, kimseye güvenmiyordum.
Birkaç dakikanın sonunda sınıf, yavaş yavaş geri zekalılarla doluşmaya başlamıştı, Mustafa hariç.
Yüzüme tip tip bakarak yanıma geldiğinde, kendini yanıma bırakıp geriye yaslandı ve ayaklarını da sıranın altına koydu. "Başın mı ağrıyor?" diye sordu direkt.
Olumlu anlamda kafamı salladım. Bakışlarımı önüme çevirdiğimde daha kalem bile olmayan bomboş, çizikli masama baktım. Dün gece aklıma yaşananlar gelince bir anlık gülümsüyordum, ama içimde kötü bir hisle beraber. Gökhan'ı düşünmenin sırası değildi şu an ama aklımın ucunda bir yerlerde vardı. Acaba şu an ne yapıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
allegation • texting | gay
Roman pour Adolescents[tamamlandı] • Gökhan; İddiayı kaybettin Ayaz Gökhan; Şimdi de ödülümü istiyorum Gökhan; O götünü becereceğim Gökhan; Ve ben, Gökhan; İstediğimi alırım :) (Görüldü) • 161120 🌈