4.0

3.4K 275 12
                                    

10 dakika. Sadece 10 dakikam vardı.

İşte bu yüzden maç başlamadan önceki son molayı Ezgi Hoca'nın taktiklerini dinlemek yerine Gökhan'ın beni görmeden gittiği çıkış kapısından peşi sıra bende ilerledim. İçimi huzursuzluk kaplamıştı ve nedensiz bir şekilde sinirliydim ona.

Çıkış kapısının üç, dört metre kadar yakınında durduğunda ne için buraya geldiğini anlayamamış, uzaktan onu izlemeye başlamıştım. Ani bir hareketle ilerlemeyi kesip arkasını döndüğünde göz göze gelerek beni olduğum yere mıhlamıştı. Bana oranla sıcak bakışları ve elini sallayışı çoktan beni fark ettiğini anlamına geliyordu.

Omuzunu hemen yanındaki voleybol oynadığımız kapalı stadyumun duvarına yasladığında uzaktan ne yaptığını izlemeyi kesip birkaç adımla dibine vardım.

"Neden hiç habe-"

İki omuzlarımı da kavrayıp hızla kendine çektiğinde karşılık bile veremeden yüzüm boynuna gömülmüştü. Affallayarak ellerinin sırtımı sıvazlamasını ve burnunun saçlarımın arasına sokulup koklamasına izin verdim.

"Ben de çok özledim."

Boğuk ve çatallı çıkan sesiyle daha fazla dayanamayarak pes ettim. Kollarım omuzunun üstünden tırmandığında ve parmaklarım ensesine yerleştiğinde bedenlerimiz daha çok birbirine yapıştı.

"Gökhan, nasıl gelebildin?" dediğimde birbirimizden ayrılıp kollarımızı tutuyorduk. Soruma beraber biraz daha yaklaştı ve alnımı öperek geri çekti kendini.

"Ayaz, seninle bir kez daha yine iddiaya girdiğimiz günü hatırlıyor musun?" diye sorup baş parmağı ile yanağımı okşadı. Bunu demesiyle gizlice evden kaçıp Gökhan'ın yanına gittiğim günü ve orada geçirdiğimiz anıları hatırladım.

"Evet, ben kaybedersem senin istediğini yapacaktık, sen kaybetseydin benimle birlikte gelicektin. Şansıma tüküreyim ki ben kaybettim, yine." son dediğim şeyle gözlerimi devirdim. O kadar da kötü oynamıyordum ama kaybetmiştim işte.

"Aslında, bu sefer kazanan sen oldun."

Bunu demesiyle kaşlarımı çattım fakat kalbim anlamış gibi hızlı çarpmasına engel olamamıştım. Şu an burada olmasının bir sebebinin de ta o zamanlardaki bir iddia sonucuna bağlaması heyecanlandırmıştı.

"Öyle mi? Çok güzel. En azından bir kere de olsun benim kazanmam mutlu etti. Umarım hep ben kazanırım." dedim sesim hafif titreyerekten. Gökhan ile tanıştığım zamandan beri en değişen şey duygularım olmuştu. Kontrol edemiyordum artık.

"Bunu söylemene sevindim, çünkü kaybedince de kazananın ben olduğumu anladım ve artık kaybetmek, eskisi kadar berbat hissettirmiyor." diye söyledi. Baş parmağı yanağımdan yukarı tırmanıp kirpiklerime yavaşça değdiğinde gözlerimi kapattım. Hemen o saniyede ise dudaklarıma kapattığı dudaklarını hissettiğimde kesik bir nefesle öpüşüne karşılık verdim. Bu öyle tutkulu bir öpücük değildi, uzun zamandan beri kavuşamamızın verdiği küçük bir hasretti.

Kısa süren öpücükten sonra dudakları ayrıldığında gözlerimi açma gereği duymadan ona ayak uydurdum. Dibimden fazla ayrılmadan alnını alnıma yasladığında yutkunma sesi geldi kulağıma.

"Ayaz, yanıyorum oğlum ben sana. Öyle böyle değil. Şimdiye kadar senden nasıl uzak kalabildim anlamış değilim. Özlemişim, çok özlemişim. Kokunu özlemişim, saçlarını özlemişim, bakışını, sesini özlemişim."

Fısıldayan sesiyle alnını alnımdan çekerek parmaklarının ucuyla parmaklarımı tuttu. Hafifçe seviyordu parmaklarımı ve aynı zamanda gözlerime öyle bir bakıyordu ki resmen parlıyorlardı ve ben hiç böyle bir bakışın benzerin kimsede görmemiştim. Cidden aşk gerçekten de gerçekmiş.

Sonunda tuttuğu elimi kaldırıp iki avucunun arasına alıp uzunca öptüğünde bir an kalbimin iki saniyeliğine durduğunu ve hemen ardından tekrar attığını hissettim. Gökhan, görmeyeli fazla romantikleşmişti.

"Hop! Maç başlayacak neredesiniz siz? İkinizi arıyoruz bir saattir!"

Arkamızdaki bağırışla irkilerek hızlıca ayrıldık birbirimizden. Bağıran kişiye döndüğümde Gökhan'ın takımının koçu olduğunu gördüm. Şimdi fark ettiğimde ancak o zaman anlamıştım on dakikayı neredeyse geçtiğini.

"Tamam koç kusura bakmayın, geliyoruz." diyen Gökhan ile son kez kahve gözlere baktım.

"Bu sefer de kaybetmeye hazır mısın?" omuzuna hafifçe yumruk attım. Bunu dediğimde sırıtmaya başlamıştı.

"Sonuç zaten belli değil mi?"

Sonrasında hiçbir şey demeden tekrar sahaya geri döndük. Maçımız bu sefer daha zorlu olucaktı ki karşı takımda olan Gökhan zaten bunu ispatlıyordu. Fakat asla pes edemezdim.

Maç bitmiş, sonunda Gökhan'a karşı ilk galiyebitimi kazanmanın verdiği gurur ve buruk bir sevinçle Ezgi Hocan'ın övgülerini dinlermiş gibi yapıyordum. Gözüm Gökhan'ı arıyordu ama çoktan gitmiş olmalıydılar.

"Tamam, kafanızı daha fazla şişirmeyeyim ben." diyerek bana özgü konuşan Ezgi hocaya döndüğümde dudaklarımı birbirine bastırıp mahçupça ona baktım. "Evlerinize gidip dinlenin, yoruldunuz."

Hep beraber onaylayıp dağıldığımızda ilk işim dışarı çıkıp malum kişiyi aramak oldu. Normalde Mustafa'yla gidecektim ancak kendisini Burak'la baş başa bırakmaya karar verdim. Kesinlikle yalnız Gökhan'ın yanına gitmek istediğim için değil.

Bahçede herkes aynı yolda dağılırken ben kenar köşeden geçip izimi iyice kaybettirmiştim.

"Kime bakmıştınız?"

Ve sonunda tanıdığım o ses kulaklarıma ulaştığında kafamı sağ tarafa çevirip, duvara yaslanmış olan ve kollarını önünde bağlamış bana bakan Gökhan'ı bulabilmiştim. Tamam o bulmuştu beni.

"Sevgilimi arıyordum da ben, gördünüz mü?" diyerek onun gibi konuşmaya başladığımda aynı şekilde Gökhan'da başlattığı oyununa devam etti.

"Sevgiliniz nasıl biri acaba? Tarif eder misiniz belki yardımcı olabilirim?"

Gülerek yanına adımladığımda direkt karşısında durdum. O da kollarını indirmiş, ellerini ceplerine sokmuştu.

"Nereden başlasam... Kıvırcık kahve saçları, kahve gözleri, kaslı kolları, 1.90 kadar boyu olan yakışıklı bir adam. Ha bir de 30 santim şeyi var." son dediğim şeyle memnuniyetle sırıtan yüz ifadesi değişirken bir kahkaha attım. En son kavga ettiğimizde alayla bunu söylemişti bana. "Ama aramızda kalsın, aslında üçün yanındaki sıfır fazlaymış."

"Ulan, seni var ya." üstüme atlamasıyla zor da olsa kolunun altından sıyrılıp koşmaya başlamamla peşimden gelmeye başladı. Çığlık çığlığa depar atarken 10 dakikanın sonunda maçın verdiği yorgunlukla yorulup bir duvar köşesinde durduk.

"Cidden... sen nasıl... bir daha dönmeyeceksin... değil mi?" diye sordum nefes nefese konuyu değiştirmeye çalışarak. İkimizde ellerimizi diz kapaklarımıza yaslayıp derin derin soluklanıyorduk.

"Hayır..." doğrulup sırtını duvara yasladı ve kafasını da bana çevirdi. "Temelli buradayım artık. Hatta, takımdan çıkıp yedeklerinize katılacağım. Aynı takımda oynayacağız bundan sonra." bunu birden pat diye söylemesiyle gözlerimi açarak söylediklerini kafamda tekrar tekrar oynattım.

"Oha! Oha! Oha!" diyerek deli danalar gibi etrafında hoplamaya başladığımda kendisi de bana gülümsüyordu. "O zaman bundan sonra hep birlikteyiz? Bir daha ayrılık yok? Bir daha kavga dövüş yok?"

Kafasını olumlu anlamda sallayarak söylediklerimi onayladığında yaklaşıp iki yanağımı da öptü. "Kavga yok canım, bitti. Her şeyi geride bırakarak geldim buraya. Yeni başlangıçlar için." burnumu öptü, alnımı öptü, gözümün altını öptü. Sonunda gözleri dudaklarımın üstünde durduğunda dudağımın kenarını öptü.

"Sen benim biriciğimsin." diyerek sarıldığında bende karşılık vererek belini sardı kollarım. "Biriciğin miyim gerçekten?" dedim şaka amaçlı. Elleri saçlarımı okşadığında olumlu mırıltılar çıkarttı. "Gerçekten, tek biriciğimsin."

------

allegation • texting | gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin