0.9

12K 698 452
                                    

Sabah yataktan kalktığımda gördüğüm rüyanın etkisiyle erekte olmuş bir şekilde kalkmıştım.

Ve rüyamda Gökhan vardı.

"Olamaz bu ya." rüyam o kadar gerçekçiydi ki, resmen yapmıştık.

Piç, gerçekte yapamayınca bir şekilde rüyama girmeyi başarmıştı.

"Ayaz! Oğlum hadisene yine geç kalıcaksın okula."

Annemin sesi odayı doldurduğunda elimle yüzümü ovalayıp nefes almayı denedim bir süre. Rüyamı unutmam lazımdı.

"Ben gitmeyeceğim bugün okula!" diyerek yere fırlattığım yastık ve yorganımı topladım.

Gitmek, gidip de Göthan şerefsizinin yüzünü görmek istemiyordum. En azından birkaç gün görmesem de olurdu.

Böyle düşünürken içeriye annemin girmesiyle başımı kapıya çevirdim.

"Niye gitmiyorsun? Hasta mısın?" yaklaşıp elinin tersini alnıma değdirdi. "Yoo değilsin, hadi hadi oyalanma derslerinden geri kalacaksın hazırlan çabuk." diyerek odama girdiği gibi geri çıktı.

Ağlamaklı bir şekilde oflayıp söve söve okul kıyafetlerimi giydim. Sadece bir kere ya, bir kere de 'tamam gitme' dese ne olurdu ki?

Çantamı omuzuma takıp aşağı indim ve kapının yanındaki spor ayakkabılarımı giydim.

"Kahvaltı yapsaydın annem?" diye yanıma gelen anneme cıkladım. "Okulda yerim. Görüşürüz."

Kapıyı da kapatıp büyük adımlarla okula yürümeye başladım. Biraz daha hızlı yürümezsem yine geç kalacaktım.

Geç kalmıştım.

Ama bu sefer bile isteye olan bir şeydi. O şerefsizi görme imkanım şimdi hiç yoktu. Çantamın askılıklarından tutarak merdivenleri üçer beşer atlayarak çıktım ve 11'lerin katına geldim. Kapıyı tıklayıp içeri girdiğimde hoca da dahil bütün dikkatler yine üzerimdeydi.

"Hocam ge-"

"Geç otur."

Daha sözümü bile tamamlamama izin vermeyen Sedat hocaya göz devirerek dediğini yaptım. Adam saniyelerle yarışıyordu sanki.

"Günaydın."

Sessiz bir iç çekişten sonra, "Sana da," dedim Mustafa'ya dönmeden. Matematik defterimi çıkartıp masaya koydum hızlıca.

"Hayret, ters cevap vermedin." diye dalga geçtiğinde elini omuzuma koymuştu.

"Keyifsizim ondandır."

"Niye, ne oldu?"

"Gereksiz, boşver."

Başını biraz daha eğip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Kaşlarım çatık bir şekilde yüzüne bakarken Mustafa'nın da benimle beraber kaşları çatılmıştı.

"O Gökhan denen it mi bir şey dedi sana?" dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. Mustafa böyle şeylere karşı aşırı sahiplenici tavırlar sergiliyordu. Ola ki evet cevabını versem teneffüste Gökhan'ın kapısında olurdu.

"Ya yok o ne diyebilir bana, maçı kaybettik ya hâlâ aklım orada." dedim yalan söyleyerek. İnanmasını umuyordum.

"Yok artık ama sen de bokunu çıkardın Ayaz, yat uyu." bıkkınca söylenip önüne döndüğünde neyseki daha fazla irdelememişti.

Teneffüste dayanamayıp Mustafa'ya her şeyi anlattığımda kaşlarını her geçenkinden bir tık fazla çatıyordu.

"Öpüştünüz mü?"

"Lan yok!" dedim bir an da bu soruyu beklemediğimden sesimi yükselterek. Birkaç kişi bize döndüğünde sesimi kısmak durumunda kaldım. "Ne öpüşmesi, adam toplayıp dövecekti diyorum sen ne diyorsun."

"Ne bileyim kanka tek kalmışsınız, sonradan adam üstüne yürümüş götten falan bahsetmiş bir an sandım gay mi oldun diye." dediğinde gülmesiyle gözlerimi devirip oflayarak sandalyeye yaslandım. Kantindeydik ve tost yiyorduk.

"Gökhan gay bu arada."

"Onu bilmeyen mi kaldı artık."

"Ben bilmiyordum anasını satayım. Öylesine iddiaya girdik sandım. Adam ciddiymiş meğer. Bir de gitmeden diyor ki hâlâ götünün peşindeyim haberin olsun. Ne bu şimdi?" dedim tosttan bir ısırık alıp. Gözü dönmüş bir adet Gökhan, korkutucu olabilirdi ama gözü dönmüş Ayaz daha korkutucuydu. Götüme bakarsa gözünü oyardım onun.

"Ver sende."

"Sikerim seni." dedim direkt. Çok komikmiş gibi güldüğünde derin bir nefes aldım. Mustafa hâlâ işin ciddiyetini anlayamamış gibi taşak geçiyordu ve daha çok sinirleniyordum.

"Şaka şaka." söylene söylene kantinden çıkıp sınıfa doğru geçtik.

Sıraya oturup ayaklarını her zamanki gibi sıranın altına koyduğunda bende aynı şekilde yapmak için geriye yaslandım. Böyle oturmayı bana Mustafa öğretmişti.

Sıranın altına uzattığım ayağıma bir şey çarpınca irkilerek geri çektim hemen. Sıranın altına kafamı eğdiğimde yuvarlak küçük bir paket görmüştüm. Şaşkınlık ve merakla kaşlarımı çatarak kutuyu elime alıp inceledim.

"O ne la?"

Mustafa'nın sorusuyla dudaklarımı bilmiyorum der gibi aşağı büktüm. Hediye paketine sarılmıştı ve avuç içi kadar büyüklükteydi. Üstünde de not vardı.

"Biri bunu gönderip, not yazmış." dedim yapışkan notu yırtmamaya özen göstererek elime alırken.

"Okusana."

Boğazımı temizleyip kağıdı Mustafa ve benim duyacağım şekilde sesli okumaya başladım.

"Dün seni öyle ağlattığım için çok pişmanlık duydum. Lütfen bu hediyeyi bir özür olarak kabul et. İmza, Gökhan." dedim notu okumayı bitirdiğimde.

"Ney ney? Gökhan mı? O şerefsiz pişman olup sana bir de hediye mi almış? Açsana paketi ne var içinde."  

Kalbimin hızlı atması ve ellerimin titremesi bana hiç yardımcı olmuyordu. Gökhan dün bana yaptıklarını bir hediye ile unutturamazdı ama böyle düşünmüşse gerçekten pişman olmuş olmalıydı. Ne almış olursa olsun ona yine de kinliydim.

Hediye paketini yırtıp sadece siyah kutuyu tuttum elimde. Merakla içinden çıkıcak hediyeye heyecanlanarak da olsa kapağı açmıştım.

Şokla kaşlarım çatılırken eş zamanlı da ağzım aralanmıştı. İstemsiz olarak elimdeki hediye paketini tüm gücümle avucumun içinde sıkmıştım. Hediyeyi gören Mustafa da, "Orul orul orospu çocuğu." diyerek tepki vermişti.

Bana hediye olarak aldığı şey, bir emzikti.

-----

allegation • texting | gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin