[pörpıl, keyifli okumalar diler.]
"Yavaş iç biraz!"
Taehyung kafamı ütülemeye ne zaman başladı bilmiyordum. Hatırladığım tek şey ardıma bakmadan kaçıp saklandığım mutfağa hemen peşimden koşarak gelmiş olmasıydı. Olayı dramatize etmek istemiyordum ama sahiden artık kaldıramıyordum.
İçimde bir şey yanıyor, parçalanıyor ve bu beni sonu olmaz bir felakete doğru iteliyordu farkındaydım. Şuana kadar üzerine düşünmediğim bir çok konu kafamın içinde fır dönmeye başlamıştı inceden inceden. Kafam almıyordu. Kaçıp kendimden kurtulmak istiyordum sanki. Kendi kendime neden atarlandığımı, bu duygunun ne olduğunu anlayamıyor bununla başa çıkamayacak gibi hissediyordum.
"Namjoon'un yanına dönsene sen."
Ters çıkışıma kaşlarını çatarak bakmış hemen ardından elimdeki bardağı alarak tezgaha vurmuştu. İrkilerek ona baktım. Yeşil bir gömlek giymiş inci bir kolye takmıştı. Parmakları her zamanki gibi süslü yüzüklerle doluydu. Kumaş bol kesim siyah pantolon takımıyla bugün oldukça şık duruyordu. Esmer tenine düşen kıvırcık tutamları onu kusursuz kılıyordu.
"Jin ile neler dönüyor?"
Açık sorusuna gözlerimi devirdim.
"Hiçbir bok olduğu yok. Yapmadım bir şey merak etme." dedim omuz silkerek. İçkime yeniden el atacaktım ki beni durdurdu.
"Jimin yemin ederim eğer bir delilik yaptıysan ve bana söylemediysen buna bulaşmam!"
Elimin tekini tezgaha dayayıp derin, bıkkın bir iç çektim.
"Uslu duracağım tamam. Hem," ellerimi iki yana kaldırıp oyuncu bir tavır takındım. Fazlasıyla gerilmiştik. "Jin'in damak tadına uymuyorsam bunu kabullenebilirim şekerim."
İyi yalan, Jimin.
"Radarına bile girmedin," diye yüzüme vurdu acı gerçeği "...damak tadına uygun musun değil misin bir sonraki level o canım."
Dişlerimi sıkıp dil çıkardım. İçki bardağıma zaferle ulaşıp shot attığımda kıkırdıyordum.
"Bölüm sonu canavarı levellerimi yedi."
Yeni yeni alkolün etkisiyle gevşediğimi hissettim.
"Takma bu kadar," dedi omzumu hafifçe sıkıp "Jin senin için bile imkansızdı pamuk şeker."
"Ya," ağlar gibi harfleri uzattım "Babacık hayalleri kuran bir genç oğlanın yüzüne vuramazsın acı gerçekleri!"
"Neden? Babacık hayallerindeki babacıkla aynı yaştasın. O ve Jeon iki yıldır sevgili ve aileleride birlikte olmalarını istiyor. Gözünü aç ve Yoongi'ye sahip çık. O sahip olabileceğin tek gelecek."
İzci selamı verip önünde eğildim. Yine ağzıma sıçmıştı. Yine tüm gerçekleri yüzüme kova kova fırlatmıştı. Kafam güzelken bile tadımı kaçırıyordu şerefsiz.
Yine de haklı olduğunu biliyordum işte.
Namjoon mutfağa geldiğinde etrafta koşuşturan çalışanlardan başka kimseler yoktu. Toplanıyorlardı çünkü gece için evde çalışan kalmayacağını biliyorduk. Burada kusurlu züppeler olarak felekten bir gece dönmeye başlayacaktı birazdan.
Yüzünde bir gülüşle Taehyung'un beline sarılıp onu kendine çekti. Birlikte iyi görünüyorlardı.
Namjoon'un ve Taehyung'ın durumu birazcık farklıydı. Onlar gelenek göreneklere fazla sahip iki aileden geliyordu. Doğumlarının arasında sadece bir saat vardı. Aileleri ikisinide doğum anlarında nişanlamıştı. Bu çok nadir görülen bir gelenekti. Hoş, ikisi de bundan memnundu. Peri masalındaki çiftler arasında kalmış gibi hissettiriyordu onlarla takılmak.