[pörpıl, keyifli okumalar diler.]
"Yarın sabah fizik 103 var. Performans ödevini getirmeyi unutma."
Gözlerimi kapatıp mırıldandım.
"Sende sıkı çalış. Oturup Yeontan'la tüm gün oyun oynama."
Taehyung dudaklarını büzüp ağlar bir ifade takındı.
"Minik köpüşüm ilgi istiyor."
"Biri daha ilgi istiyor." diye araya girdi Yoongi Namjoon'un Taehyung için açtığı araba kapısında hala dikeldiğini gösterip. Taehyung el sallayıp yanımızdan ayrıldığında Yoongi ile baş başa kaldık. Boşluktaki elime uzanıp kaldırdı ve parmak boğumlarımı öptü. Nazik öpücüğü beni mutlu etti.
"Eğer istersen seninle kalırım ve işleri bitirmenizi beklerim."
Başımı iki yana salladım. Derin iç çekişim neredeyse boşalmış olan okul bahçesinde yankılandı bir anlığına.
"Keyfine bak ve yarınki maç için kendini motive et. İşim bittiğinde eve geçeceğim."
Başını salladı. Gözleri üzerimdeyken bir şey söylemek istediğini düşündüm ama sonra sadece gülümsedi.
"Eğer rahatsız hissediyorsan spor odamdan kıyafet alabilirsin. Şifreyi biliyorsun."
Gülümsedim. Şifresi doğum günümdü.
"Sadece limonataydı. Benim gitmem gerekiyor. Bana yazacak mısın?"
Elimi serbest bıraktı. Bir adımla mesafe alıp gülümsedim.
"Evet Jim. Yazacağım. İşin bitince dön lütfen."
Elimi salladım ve okula geri girmeden önce onun gittiğinden emin oldum. Okulda sadece temizlik görevlileri kalmıştı. Koridorları geçip önce dolabıma uğradım. Yarın için çantamı ve ders notlarımı sıraya soktum. Telefonumu dolaba koydum ve sonra Jin'in yanına uğramadan önce üzerimi değiştirmem gerektiğini düşünmeye başladım.
Tüm bunları yapmam hızlı adımlarım sayesinde çok çabuk gerçekleşti. Spor odasına girmeden önce Yoongi'nin dolabına gitmiş asılı olan temiz askılı bir tshirtü üzerime geçirerek kirli gömleğimi oraya öylece bırakmıştım. Onu, uğrayıp daha sonra alabileceğimi düşünmüştüm.
Dolabı kapadığım sırada boğuk bir ses işittim.
"...işim olduğunu söyledim. Bazen gerçekten beni yoruyorsun, hayır, geleceğimi biliyorsun. Yarın maç olduğunu söyledim sana, yeter! Boğuluyorum Jeon yeter dedim!"
Gözlerim şokla aralanmış dudaklarımdan çıkacak şaşkınlık nidasını elime kapatarak bastırmıştım. Refleksle yere yatıp buraya gelen adım seslerini hiç duymamış gibi kendimle konuşmaya başladım.
Kötü bir huyum vardı, biliyorsunuz.
"Sikeyim, nerede bu?!"
Adımlar önüme gelip durana kadar dolapların altına bakmaya devam ettim.
"Park? Yerde sürünerek ne yapıyorsun?"
İki elim üstünde şınav çeker gibi yükselirken bakışlarım hala etrafta geziyordu. Ellerimi çırpıp belime koydum ve ayaklandım.
"Küpemi kaybettim."
Kaşları havalandı. Aramızdaki yarım metreyi kapatıp bir süre dikkatle yüzümü incelediğinde nefesimin kesildiğini hissettim. Geçmiş olsun partisinden bu yana ilk kez yalnız kalmıştık ve şimdi eli çenemi teğet geçmiş bir parça saçı kulağımın ardına itelerken ne yapsam bilememiştim. Ayık kafayla Kim Seokjin'in ilahi güzelliği çekilecek gibi değildi zira. Öylece kalıp onu izlediğimi o konuşana kadar farketmedim.