[pörpıl, keyifli okumalar diler.]
"Bu ton istememiştim, açamaz mıyız rengini biraz daha?"
Dudaklarımı bükmüş biraz hayal kırıklığı birazda üzüntüyle iç çekmiş aynadaki yansımama bakarak yeni fönlenmiş koyu mavi saçlarıma bakıyordum. Kuaförüm beklemeden konuşmuş biraz olsun içimi rahatlatacak o açıklamayı yapmıştı.
"Birkaç yıkama sonrasında kendiliğinden açılacak efendim. Altta eski pembe boyanız olduğu için bu kez rengi tam oturtamadık. Eğer iki yıkamaya değişmezse gelirsiniz ve bir kat daha boyarız."
Dün geceden sonra soluğu kuaförde almış olmam gerçekten deliceydi. Taehyung şuan onsuz kuaförde olduğumu bilse muhtemelen benimle bir hafta görüşmezdi.
Tamam belkide birkaç saat.
Başımı adamı onaylayıp salladım ve çantama uzanıp kartımı ararken çalan telefonumu görmezden geldim. Buradan hemen gitmem gerekiyordu. Aile toplantımız için vaktinde orada olmalıydım.
Telefonum ısrarla çalmaya devam ederken geçen gece kazandığım kartı görmüş çalışana onu uzatmıştım. Jin'in bildirimleri izleyeceğini bilmek bile sıradan bir günümü renklendiriyor oluşu beni güldürmüştü. Mesele para değildi. Katına sahiptim. Ailemin varlığı küçümsenemeyecek cinstendi. Onun içinde durumun bu olduğunu biliyordum. O sadece 'bölüm sonu canavarı'ndan Taehyung'a bahsettiğim gece duydukları yüzünden babacık hayalleri kurduğum göndermesine gönderme yapmak için bu yolu seçmişti. Pekala, eğleniyordum.
Çalışanların arı gibi iş yaptıkları kuaförümü terketmeden önce çalan telefonuma uzanıp maskemi taktım. Kapının önünde caddenin az ilerisinde şöförümün beklediği yere yürürken Yoongi ile konuşuyordum.
"Nasılsın güzellik?"
Adımlarımın ulaştığı yerde öğlen güneşi yeni mavi saçlarıma çarpıyordu. Caddedeki en dikkat çeken kişi olduğum açıktı. Sanki hiç dikkat çeken biri değilmişim gibi bu düşünceme kendimce güldüm.
"Yeni mavi saçlarım ve ben, büyükannemin pazar çayı bahçesini ziyarete gidiyoruz Yoonie. Peki sen nasılsın?"
Arabamın kapısını açan çalışana teşekkür edip güneş gözlüklerimi taktım. Hafif esintinin yüzümü okşamasına izin vermiş yarısına kadar açık bıraktığım camdan dışarıya doğru dalıp gitmiştim.
"Ben hastanedeyim."
Kaşlarım havalandı ve biraz korkarak sordum.
"Ne? Sorun ne?"
Beklemeden cevaplamış olmasına rağmen içimdeki huzursuzluk bir müddet geçmedi.
"Annemin arkadaşı geçen gece merdivenlerden düşmüş. Annem onunla gelmemi rica etti. Bütün gün hastanedeyim yani."
"Gelmemi ister misin? Biliyorsun, eğer sıkılacaksan hemen gelirim."
"Hayır, Jimin. Pazar günü programları önemlidir. Sadece sesini duymak istedim."
Başımı sanki karşımdaymış ve beni görüyormuş gibi salladığımda okulda görüşürüz diyerek aramayı sonlandırmasına izin verdim. Yoongi'nin bir çok açıdan ideal bir partner olduğunu telefonu kapama şeklinden bile anlayabilirdiniz. O tam olarak efendi adam rolündeydi şüphesiz. Ancak ben, pek efendi tiplerden etkilenen biri olmadığımı fazlasıyla kabullenmiştim.
Daha dün gece saklambaç oyununu ve sonrasını hatırlayarak kızarmaya başlamıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp kan akışımın aklıma dolan görüntülerle hızlandığını hissedebiliyordum. Sadece adını söylediğim onlarca kezden birini hatırlamak bile bacaklarımı birbirine bastırmak için fazlasıyla yeterliydi. Bu baskın hissi üzerimde hissetmekten hoşnuttum.
"Klimayı açabilir miyiz?"
Şoförüme söylediğim minik ricamın ardından bile havamın değişmeyeceğini biliyordum. Onunla olan tüm bu ilişkinin en kötü yanı sanırım ona benim istediğim zamanlarda değil onun istediği zamanlarda bana dokunabilecek oluşunu bilmekti. Yinede aramızdaki bu hiyerarşiyi seviyordum.
İlkimi onunla paylaşmanın duygusal açıdan beni etkileyeceğini bunu yaşamadan önce bile biliyordum. Yine de düşünmek ve tatmak aynı hissettirmiyordu.
Kısacık bir zamanda onun beni yerle bir etmesine hayatım boyunca unutamayacağım bir deneyime sürüklemesine izin vermiş olduğum için pişman değildim. Hiçbir zaman pişman olmayacağımıda biliyordum. Bunu hissediyordum.
"Geldik efendim."
Sürüşün tamamı boyunca ailemin yanına pazar çayı için toplandığımız babaannemin büyük köşküne gelirken aklımdan çıkaramadığım tek şey Jin'di. Bana aldığı çantayı hala kullanıyordum. Kartı bendeydi ve olmamasında sorun yoktu ama belliki tüm bunları istiyordu.
Kör değildim. Kim Seokjin, sebebei her neyse boynumdaki hafif kızarıklıklarla partisinde onunla ortadan kaybolduğumu bilmelerine rağmen insanların gözüne beni sokmak istiyordu. Etrafında olmam için türlü gerekçeler üretiyordu. Gömleğini üzerime giydirip kendince birilerine bir şeyler kanıtlıyordu.
Şununda farkındaydım. O, sevgilisiyle pek iyi anlaşamıyordu. Benden duygusal şeyler görmek istemiyordu çünkü muhtemelen bundan bıkmıştı. Öte yandan tüm bu romantik olduğunu farketmesede romantik çıkışları beni içten içe kemiriyordu.
İçimdeki umutların sürekli tomurcuklanması iyi değildi.
Tuhaf bir şekilde güvende olduğumu düşünüyordum çünkü biliyordum ki tüm bunların ortaya serilip çıkması sadece benim başımı ağrıtmayacaktı.
Kurallar netti. Burada Seul'de klanlarımız ve hayat planlarımız anbean yazılıydı. Ailelerimizin soyadları için yaşadığımız hayatları, bu kaçamağın onların mutlak planlarını asla sarsamayacağının fazlasıyla farkındaydık. Yani ben birkaç ay sonra reşit olup mezun olduğumda öyle ya da böyle Min Yoongi ile nişanlanacaktım. Aynısı onun içinde geçerliydi.
"Babaanne, meleğim nasılsın?"
Kollarımı açarak beni karşılamaya geldiği bahçede yanına sokulurken sıkıca beni sarmasına izin verip düşüncelerimden kendimi uzaklaştırdım. Yanındaki yardımcısı bizim için büyük bir şemsiye taşıyor güneşi bizim için kesiyordu. Bahçenin diğer ucundaki çay seromonisi yaptığımız yerde değilde yolun başında beni bekliyor oluşu epey şaşırtmıştı.
Güzel minik gözleri beyaz elleriyle göz kamaştırıyordu. Onun kendine has yaşından oldukça genç giyindiği bir tarzı olduğu ortadaydı.Adımlarımız yavaşladığında sıradan bir konuşma havasındaydık. Bana okulumu ve nelerle ilgilendiğimi sormuştu. Ona son zamanlarda spor kolu başkanına yardımcı olduğumu söyledim. Fakat sonra ellerimi tutup tüm dikkatimi üzerine çekti.
"Jiminie, benim için bir iyilik yapar mısın evladım?"
Gözlerim merakla açılmış endişeyle etrafıma bakmıştım. Lakin annemle babamın içeride oturdukları yerde çaylarını içiyor olmasının dışında dikkatimi çeken bir durum olmamıştı. Ellerimi şefkatle sevip mahcup ve ciddi olduğu her halinden belli olan isteğini dile getirdiğinde sessizce onu dinlerken işlerin renginin değişeceğini daha o an öngörebiliyordum.
"Kim şirketinin varisiyle nişanlanabilir misin?"
Bu fici birilerine önerseniz ne güzel olurdu :) Birlikte yastık kemirirdik