Evet yeni bir sabah, yeni bir gün erken uyanmayı severdim böylece tüm işlerimi erkenden hallederdim ve gün bana kalırdı şu an evde olsaydım koşuya çıkardım ev demişken bugün eve gidecektim ama gitmeden yeni gelen doktoru görmem ve onur beyle vedalaşmam lazımdı bu arada dünden beri Seval sürtüğünü de görmemiştim aman banane ne hali varsa görsün zaten onur bey gidiyor diye canım sıkkındı bu kez onunla uğraşamazdım tam bavulumu hazırlayıp odadan dışarıya çıkarken bir ağlama sesi duydum.
Bu Su idi su 18 yaşına yeni girmiş çocuk psikiyatrisinden buraya 2 ay önce sevk edilmişti. "Su ne oldu sana?" bir an panikle bana baktı beni görünce rahatlamıştı. Beni başkası sandığı için korkmuştu anlaşılan. "Gece abla kolum kolum çok acıyor" kolu kıpkırmızıydı... yanmıştı... "Ne oldu koluna?" Korkuyla yüzüme baktı anladığım kadarıyla biri bir şey yapmıştı iyide burada kimse kimseye zarar vermezdi ki hele de su gibi kibar bir kıza. "Cevap ver bana kim yaptı" Belime sarılıp ağlamaya başladı. "Seval hemşire" ne? "Ben elimde su vardı yürürken çarpıştık su yere döküldü oda sinirlendi elindeki kaynar suyu bana fırlattı bende geri çekildim koluma geldi" cani kadın demek bu kadar kafayı yedi sonunda. "Ee sonra ne oldu? kimseye bir şey demedin mi?" bunu hocaların bilmesi lazımdı yoksa bu kadın durmayacaktı. "Çığlık attım birileri de gelince çarpıştığımızı koluma döküldüğünü söyledi beni pansuman yapacağım diye odaya getirdi bana kimseye bir şey söylemeyeceksin söylesen desenin gibi deliye zaten kimse inanmaz dedi." Demek öyle ben ona yapacağımı bilirim "gel senin koluna bakalım" Su'nun koluna baktıktan sonra odadan çıktım ve Göktuğ'u aradım. "Alo Göktuğ" Seval Hemşire bittin sen "Kraliçem hayırdır beni mi özledim bugün döneceksin zaten" Göktuğ bana hap kraliçem diye seslenirdi o benim bu hayatta tek güvendiğim insan ve sağ kolumdu ve oldukça zevzekti ama çok tatlıydı. "Bırak şimdi şamatayı bizim hastanenin kameralarını devre dışı bırakmamız lazım." Küçük bir ders vereceğim de "o Kraliçem yine ders verecek birini bulmuşsun." Elbette ki bu ilk ders verişim değildi. Eminim şimdi diriyorsunuz ki koskoca Hasta hanenin kameralarını nasıl kapattın? Önceden de dediği gibi para para para. Telefonu kapatıp cebime bıraktım Su'nun söylediğine göre Seval Hemşire alt kata inmişti. İşte şimdi işini bitirdim sürtük. Alt kata doğru ilerledim bekle beni kaknem karı. Evet arşiv odasından sesler geliyor du eminim oradaydı ama yaklaştıkça seslerin normal sesler olmadığını fark ettim inlemeye benzer seslerdi ve konuşmalar vardı kulağımı kapıya dayayıp dinlemeye başladım
-akşam geleceksin değil mi?
- tabii ki de
-karına ne dedin?
-ne dereceğim nöbetteyim dedim
-hi hi hi hi
Ama bu Seval hemşirenin ve yunusun sesiydi iyi ama bu nasıl olur? (Şimdi diriceksiniz yunus kim? Sen neden bu kadar şaşırdın ) şöyle ki Yunus bizim arşiv görevlimiz ve 38 yaşında bizlerle de arası çok iyidir ve evli kendisi vay pezemenk demek aldatıyor karısını hem de kendinden 10 yaş büyük kadınla bide çiçek gibi karısı varken bu kaknem kadınla bide bize karısını nasıl sevdiğinden bahseder durur Hepsi demek yalanmış neyse ben işime bakarım içeriye girdim tabi önce kamerayı açtım (kapıyı çalarak halim yoktu hayır insan bir kapıyı kitler salaklar) çok uygunsuz bir haldeydiler çığlık atıp kaçmadım tatbikîde şok içinde hemen toparlanmaya başladılar Selvi hemşire şoktan kurtulmuş olacak ki "Senin burada ne işin var?" e bari kapıyı kilitleseydiniz. "Bu hastanede kalıyorum." "Burası arşiv odası hastaların buraya girmesi yasak." Güldüm gerçekten güldüm "Yani gerçekten şu an tek sorun benim buraya girmem mi?" Daha ağzını açamadı bu sözler üzerine yunus itide toparlandıktan bana bakmaya başladı şoktaydı elimdeki kamerayı görünce dondu o dikkatli bekince Selvi hemşirede baktı elime "o ne?" kamerayı yüzlerine tutup gülümsedim "kamera el salla" gözleri şoklan açılmıştı hemşirenin a ama daha yeni başlıyoruz. "se... sen bunu nasıl yaparsın? "Kamerayı yüzüne doğra tutup gülümsedim. "A hadi ama bunda anlamayacak ne var böyle tutuyorsun kayıttı açıyorsun ve çekiyorsun" Söylediklerime şok olmuştu üstüme atlayıp "Hemen onu bana ver" tabi hemen. "Sakın bir adım daha atma yoksa tüm hastane bu küçük anımızı öğrenir." Hemen durmuştu hadi sıkıyorsa üstüme bir daha atlasana. "Yunus sen çık bizim konuşacaklarımız var." Tereddütle bana baktı. "Gece bak ben" sinirle ona döndüm. "ÇIK DEDİM SANA" Pisliğe bak bide benimle konuşmaya çalışıyor sözümü dinleyip dışarı çıktı sıkıyorsa çıkmasın yoksa herkes gerçeği öğrenirdi tabi öğreneceklerdi de. "E Seval hemşire kaldık mı baş başa?" yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. "Bak gece bunu yapamazsın biz uzun yıllardır birlikteyiz biliyorum seninle kötü anılarımız oldu ama" ciddi miydi bu? "Ay bak nasıl duygulandım devam edersen ağlayacağım" ağlayacaktım ama sinirden ağlayacaktım. "Sen şimdi bunları bırak da Su'nun koluna ne oldu?" umursamazca omuz silkti? "Şey yanlışlıkla oldu?" kadın resmen yalan makinesi ya. "Demek yanlışlıkla anlat bakalım." Kararsızca bana baktı sonra anlatmaya başladı. "Ben yürüyordum..." O saçmalamaya devam ederken bende kapıyı kilitledim sonrada suyun fişini taktım evet şimdi kaynardı o kaynarken bende kutuda bulunan eldiveni taktım. "Hım anladım Seval hemşire ne büyük talihsizlikler olmuş öyle." Bana bakıyordu sanırım ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Merak etme anlayacaksın. "Evet tabi şey şu bizim mesele." O konuşurken masada duran melek biblosu dikkatimi çekti elime aldım ne güzelmiş. "AA bu ne böyle? Kimin bu? A benimki de soru kimin olacak tabi ki de senindir. Yunus mu aldı? "Sessizliğine bakılırsa o almıştı bir şeytana melek hediyesi ha ilginç bibloyu elimde tutmaya devam etti ağırdı işte bu güzeldi suda kaynamıştı. "Zevkiymiş neyse konumuza dönelim bir meseleden bahsediyordun sen ne meselesi?"
"Şey işte daha yani gördüklerin kayıt kimseye söylemesisin değil mi? Burada olan burada kalır "Demek burada olan burada kalır "sen söylemsesen bende söylemem" şaşırarak bana baktı "Hayır neden şöyleyeyim" anlaştık hemşire. "O zaman son karar bu burada olan burada kalacak" kalsın bana uyar.
- Ahhhh
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR
Mystery / ThrillerGece... O adının karşılığını çok iyi veriyordu. Geceydi karanlıktı. Kesinlikle masum değildi. Ama böyle olması onun suçu değildi. Onu bu hale güvendikleri getirmişti.