0.3

168 15 76
                                    


 "Yok efendim neymiş o kitapta anlaşılması gereken mesajı yanlış anlamışım aslı farklıymış. Sana ne kardeşim ben belki olayları başka bir yanımla anlamak ve yorumlamak istedim sana mı soracağım."

  Oldukça bunaltıcı bir günde derslerim arasındaki süreyi Lin'in artık klasikleşmiş olan sinirlenmelerini dinliyor rolü yaparak ve arada bir onu onaylayarak geçiriyordum.

  "Peki çiçeğim bunu neden ona değil de bize söylüyorsun, biz nasıl düzeltebiliriz bu durumu?"

  Chija umursamazca bunu söyleyerek yediği limonlu kekinden bir parçayı daha ağzına attığında tedirgin bakışlarım Lin'i bulmuştu.

  Evet, şimdi kaos başlayacaktı.

  "Ne demek neden bize söylüyorsun, size anlatmayacağım da kime anlatacağım? Hayır bıktın mı benden düzgünce bir söyle bakayım ha? Ben fazlalık mıyım burada sana göre? Yazıklar olsun sana."

  Sağ elimi alnıma vurarak sabır dilediğimde Chija şok içerisinde Lin'in tek nefeste söylediklerini algılamaya çalışıyordu.

  "Hay ben konuşan ağzıma tüküreyim. Hayatım ne alakası var şimdi bunlarla benim dediğimin?"

  İkili arasında derin bir tartışma dönerken Sunyeon bana bakarak derince iç çekmiş, kafasını iki yana sallamıştı. Her zaman böyle olurdu, Lin sinirlenecek bir şey bulur ve bize anlatırdı ama sonrasında aniden bize sinirlenirdi.

  Oturduğumuz kafeteryaya giren ikizim ve arkadaşlarımızı görmemle hafifçe elimi sallayarak bizi fark etmelerini sağlamıştım. Onlar bizim masaya doğru gelirken Chija ve Lin tartışmalarından başka bir konuya atlamışlar, her zaman gitmek istedikleri bir kafe hakkında konuşuyorlardı.

  "Selamlar."

  Muhtemelen blok dersten çıkmış olduğundan ötürü bitkin bir halde olan Johnny elindeki çizim çantasını oturduğu sandalyenin yanına yerleştirerek selam verdiğinde biz de kısaca karşılık vermiştik.

  Lin, Chija'yla olan konuşmasına kısa bir ara vererek sevgilisini dikkatle incelediğinde bu yorgun hali onun da hüzünlenmesini sağlamış olacak ki biraz durgunlaşmıştı.

  "Yine üç saat esir mi tuttu sizi manyak adam?"

  Johnny kafasını sallayarak geriye yaslandığında Lin kendi önünde duran ama daha hiç içmediği kahvesini onun önüne koyarak küçük bir gülümseme sunmuştu. Zaten masada olan herkes o kahveyi kendisi için değil de Johnny için aldığını biliyordu.

  "Meyveyi ne kadar sevmiyorsam sizi de o kadar çok sevmiyorum. Iy azıcık bir ayrılın, bir şey yapın sıkıldım sizden."

  Ten'in yargılayıcı bakışlar atarak söylediklerine karşılık sevgilisiyle romantik bakışmalarını yarıda kesen Lin aniden kafasını Ten'e çevirmiş ve yumruğunu havaya kaldırarak ona vuruyormuş gibi yapmıştı.

  "Sen bize ne karışıyorsun Tayland kekosu. Kendine birini bulamadın diye zaten yapıştın kaldın sevgilime. Arkadaşı mısın kumam mısın belli değil."

  "Ben mi kendime birini bulamadım? Öncelikle şunda anlaşalım ki ben kimseyi aramıyorum. Sonralıkla asıl sen geldin aramıza girdin çiyan seni, arkadaşımı çaldın resmen elimden be. Bir de adam hanımcı oldu çıktı başımıza senin korkundan."

  Böylelikle bir rutin daha tamamlanmak üzere başlamış oldu. Ten ve Lin de günlük atışmalarına start verdiklerinde başımın bütün bu gürültüyü kaldıramayacağını anlayarak kafamı masada olan kollarıma gömmüştüm biraz dinlenebilme umuduyla.

Cookies And Black BlanketHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin