"Ben buraya mutlu olmaya geldim ama daha da mutsuzum şu anda. Nasıl gerçek olabilir bu?"Ten, yeni temizlediğimiz koltuğa yığılıp kalırken söylenmeyi de eksik etmiyordu.
"Evde oturup ders falan çalışsaydım daha az yorulurdum. En azından kırk dakika ders çalıştıktan sonra altı gün mola verebiliyorum ama bu düzen manyağı mola vermeme de izin vermiyor."
Lin de ondan geri kalmayacak şekilde hayıflanırken bir yandan da benim korkumdan ötürü elindeki bezle balkonun camını silmeye devam ediyordu.
"Hele bir mola veriyorum bahanesiyle temizlikten kaç, ben de Sunyeon'un Jaehyun'u ormanda bıçaklayarak uçurumdan atma planlarına dahil olarak aynılarını sana yaparım."
Yüzümdeki sevimli gülümsemeyle onu yanıtlayarak duvarı silmeye devam ettiğimde ciddi anlamda Sunyeon'un planlarını engellediğimiz için pişmanlık duyuyordum. Bütün grup olarak Jaehyun'un aptallığının sonucunu çekiyorduk. Bu tatil hiç de beklediğim gibi başlamamıştı.
Jaehyun salağının balkon kapılarını açık unutması üstüne bütün yağmur, çamur, böcek, yaprak ne varsa hepsi evin içine girmişti ve evi resmen bok götürüyordu.
Eve ilk geldiğimizde yaşanan karmaşa en sonunda Kun ve benim delirmemle son bulmuştu. Şu anda da her birimiz ayrı bir yerde bir iş yaparak evi yaşanacak hale getirmeye çalışıyorduk. En çok da Sunyeon, Kun ve ben bu konuda çaba sarf ediyorduk.
"Benim işim bitti! Johndobby artık özgür."
Grubun en uzunlarından birisi olduğundan ötürü yıkanan perdeleri asmakla ve tavan köşelerindeki ağları temizlemekle görevli olan Johnny de kendisini Ten'in yanına fırlattığında Ten her zamanki gibi gevşeklik yaparak sıkıca ona sarılmış, kafasını kedi gibi onun göğsüne sürtmüştü.
"Lan bari benim gözüm önünde yanaşma sevgilime gevşek herif."
"Of sus Lin cadısı. Şu an çok uykum var ve bu odadaki en iyi yastık sevgilin. Kullanma ilişkisi bu."
Lin elindeki kirli ıslak bezi Ten'in suratına yapıştırdığında Ten de ona tekme atmıştı ve her zaman olduğu gibi atışmaya başlamışlardı. Bu esnada Johnny asla onları umursamıyor ve koltukta ölü gibi oturmaya devam ediyordu.
Biraz daha ses çıkartmaya devam ederlerse geçirebileceğim sinir krizlerini hesaplayamıyordum ama sabrımın son demlerinde olduğumdan emindim.
Geriye kalanlar olanlar kendi işimize odaklandığımız esnada mutfaktan çıkan Yuta benden uzak durarak bana seslendiğinde ona döndüm.
"Şimdi Yua, bir tanem, hayatım, biricik ikizim öncelikle sakin ol ama bir durum yaşandı."
"Mutfağı yaktım deme bana. Alt tarafı bulaşıkları makineye yerleştirecektin, ne yaptın yine?"
"Ehe, şimdi şöyle ki ben bulaşık parlatıcısıyla bulaşık deterjanını karıştırmışım ve aaa o da ne aniden bulaşık makinesinden köpükler dökülmeye başladı, inan nasıl oldu anlayamadım. Ben ve hayaletlerim şok içinde bakakaldık öylece."
Elimdeki bez yere düşerken öylece bakakalmıştım. Sinir seviyemin taşmasıyla bakakalmayı bırakıp tepki gösterirken Yuta'nın üstüne yürüyordum. "Seni de cinlerini de şuradaki boş odada mahvederim. Duydun mu beni? Mağarada mı büyüdün geri zekalı, okuma yazman yok mu? Okusana şu paketleri ya."
Aslında Yuta'ya o kadar da kızmamıştım çünkü daha fazla kızmam gereken şeyler vardı. O şeylere kızamamış olmanın verdiği dolulukla da ona patlamıştım. O da malını, yani beni, çok iyi tanıdığı için sessiz kalarak sinirimi kusmamı seyretmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cookies And Black Blanket
FanfictionNakamoto Yua ikiz kardeşini dinlememiş ve paylaşabileceği daha çok kurabiyeye sahip olmayı dilemişti. ↣Qian Kun fanfiction.