1.8

91 10 40
                                    


  "Hayatım bu sendeki gergin ve üzüntülü hali fark etmedim sanma boş bir anda konuşacağız bunu. Ayrıca Kun da aynı şekilde ama o en azından başarısız olsa da saklamayı deniyor şimdi sen de azıcık neşelen hadi bakayım."

  Su içmek için geldiğim mutfağa peşimden gelen Chija bunu dediğinde her ne kadar onu kırmamak için tebessüm etmeye çabalasam da pek başarılı olduğum söylenemezdi.

  Anası ağlamış olan salona geri döndüğümüzde koltuğun dibinde bir yerlere oturmak zorunda kalmıştım çünkü bütün oturulacak yerler doluydu. Hatta öyle ki Jackson, Lin, Ten ve Johnny artık bir bütün haline gelebilecek şekilde yapışık oturuyorlardı üçlü koltuğa sığabilmek adına.

  "Kolumun resmen üstüne çıktın, bir tepinmediğin kaldı. Kırıldı diyorum kırıldı, kalk şu kolumun üstünden Tayland kekosu."

  "Masaya çık tepin bir de istersen. Ne değerli kolun varmış iyi ki bir değdik yelloza bak."

  Ten ve Lin yine birbirlerine girmişlerken Jackson kendisine yapışmış olan kız kardeşinden sonunda biraz uzaklaşabilmiş olmanın verdiği boşlukla derin bir nefesi içine çekti.

  "Yemin ediyorum ki bir an boğularak öleceğim sandım, koala gibi yapıştı kaldı üstüme. Şimdi yesinler birbirlerini."

  O da koltuktan kalkarak yanıma kendisini attığında Johnny öylece boş gözlerle yanında tartışmaya devam eden ikiliyi seyrediyordu. Ona da arada bir üzülesim geliyordu ama aslına bakılırsa onun da muhteşem ikiliden geri kalır yanı yoktu, aksine onların kaosundan zevk alıyordu.

  "Ne o, gelişim seni bu denli mi üzdü güzellik? Bilseydim hiç gelmezdim."

  Jackson saçımı dağıtarak konuştuğunda ona vurarak kendimden uzaklaştırdım.

  "Her seferinde inadıma saçımla uğraşmak zorunda mısın bir rahat dur ya. Hem üzgün falan değilim ben."

  Bu dediğime yanıma henüz gelmiş olan Daegal ve hatta Yuta'nın hayaletleri bile inanmamıştı ama yine de söylemiştim işte bir kere.

  "Farkında mısın bilmiyorum ama bence bu dediğine kendin bile inanmadın, şimdi derhal dökül bakayım."

  Sıkıntıyla iç çekerek yanıtladım onu.

  "Daha boş bir zamanda detalıyca konuşsak bunu olur mu?"

  "Sen bilirsin güzellik. Biliyorsun ki kollarım sen ve ağlamaların için her daim açık."

  Yine bana sırnaşarak konuştuğunda istemsizce sesli gülerek kendimden zar zor uzaklaştırdım onu. Tam da bu esnada Kun'la gözlerimiz birleşmişti. Resmen dramatik bir romantik dizi içindeymişiz gibi saçma bir zamanlamaydı bu.

  Aslında oldukça kısa süren fakat bana saatler gibi gelen bakışmamız kapının çalmasıyla son bulmak zorunda kalmıştı.

  "Ben bakarım."

  Ortamdan biraz uzaklaşabilmek için hızlıca ayağa kalktığımda Yuta da ayağa kalkmıştı.

  "Sen otur ben bakarım."

  Salondan birbirimizi ittire ittire ve bir miktar da birbirinizin saçlarını yolarak çıkıp kapıya doğru ilerlemeye başladık.

  "Sana dedim ki, git otur. Ben bakacağım dedim ya gitsene, normalde olsa yerinden kaldıramayız seni."

  "Ne olmuş yani bugün canım kapıyı açmak istediyse? Keyfim ve kahyası durup da sana mı soracaktık bir de?"

  Hâlâ tartışmaya devam ederek kapıyı açtığımızda Yuta aniden arkasını dönerek kendisini toparlamaya uğraştı çünkü gelen kişi Miyuki, yani daha henüz bugün tanıştığım ama çoktan ısındığım kız arkadaşıydı.

Cookies And Black BlanketHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin