Kun tam odaklı bir biçimde arabayı sürerken yanındaki yolcu koltuğunda oturan Yuta kelimenin tam anlamıyla bir faciaydı. Arabaya bağladığı telefonundan açtığı saçma sapan beatlere sahip şarkılara bir yerlerinde kurt varmışçasına hareketli bir şekilde eşlik ediyor, bağıra bağıra şarkının sözlerini söylüyordu.O kadar çok bağırıyordu ki bangır bangır çalan şarkıyı bile net duyamıyorduk. Yanımda oturan Taeyong camdan dışarıya ölmüşçesine bakarken benim de kafayı sıyırmama son üç dakika kadar bir süre kalmıştı.
Arabada Kun ve Taeyong'un olmasına kanarak sessizlik içinde huzurla gideceğimiz kanısına varmıştım fakat Yuta'nın da arabada olacağını unutmak büyük bir hataydı.
"Ulan bir rahat dur yerinde. Koluma çarpıp duruyorsun, bak tatile diye ebedi tatile gitmeyelim senin yüzünden."
Kun benim yerime Yuta'ya bağırdığında rahatladığımı hissetmiştim. Uzun zamandır yapmak istediğim şeyi yapmıştı resmen.
Yuta burnunu büzerek "Siz zaten çoktan girmişsiniz mezara, bedeniniz de girse değişecek bir şey yok yani." dediğinde Taeyong aniden atak yaparak arkadan öne doğru uzanıp Yuta'nın kafasına sertçe vurdu ve sonrasında da tişörtünü yaka kısmından kavrayıp birkaç kez sarstı.
"Biraz daha konuşmaya devam edersen o telefonu senin ağzına sokarak seni yürüyen hoparlör yaparım. Tek istediğim keyfini çıkartabileceğim sakin bir yolculuk, ölmek değil. Uyumak istiyorum şerefsiz herif bir dur artık."
"Aman iyi be. Geberik geberik oturarak kendinizi yaşıyorum diye avutun siz. Otlar bile en azından rüzgarda falan hareket ediyor, sizden daha iyi yaşıyor."
Bıkkınca bir nefes üfledim ve ana dilimize geçiş yaptım. "Eğer rahat durmazsan çok kıymetli manga koleksiyonunu Taeyong'a veririm. Ondan da asla geri alamayacağını çok iyi biliyorsun."
Dehşet içinde bana bakakaldı.
Ve sonunda sessizlik...
Taeyong kafasından geçirdiği siyah peluş battaniyesine iyice gömülerek uyku pozisyonuna geçtiğinde ben de uyuyabilmek adına rahat bir pozisyon bulmaya çalışıyordum. Hatta bir ara kafamı Taeyong'un karnına bile koymuştum ki bunu nasıl becerdiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ama olmamıştı, uyuyamamıştım.
"Üf Yuta dursa ikizi durmuyor, ikinizde de kurt var kesin bu. Oynaşıp durma kız uyuyamıyorum."
"Ne yapayım ya bir türlü rahat olamadım."
Bu dediğim üstüne Taeyong göz devirerek uykusuna kaldığı yerden devam ederken bakışlarım dikiz aynasından bana bakan Kun'la kesişmişti. Bir yandan yola bir yandan da bana bakan Kun göz göze geldiğimizde gülümseyerek bana ithafen konuşmuştu.
"Arkada olan siyah sırt çantasının içinde boyun yastığı olması gerek. Eğer ulaşabilirsen onu al, daha rahat olursun."
Yüzüğü bulan Gollum misali boyun yastığına karşı bir atak yaptığımda Kun'un kıkırdamasını da duymuştum.
"Hayatımı kurtardın Sıpaydi, teşekkür ederim."
Kun gülümsemekle yetinerek tekrar yola odaklandığında bir yandan da yeni açtığı radyoda çalan sakin ritimli şarkıya uygun olarak sol elinin parmaklarını dizinde oynatıyordu.
Ben de hafifçe tebessüm ederek rahatça uyku haline geçecekken Yuta kafasını aşırı yavaş bir şekilde bana çevirerek gözlerini kısmış ve Japonca'ya geçerek "Gözüm üstünde." demişti.
Ona el hareketi çekerek gözlerimi kapattığımda terbiyesiz oluşuma dair söylendiğini arka planda duyabiliyordum fakat uykuya geçtiğimden ötürü pek net algılayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cookies And Black Blanket
FanfictionNakamoto Yua ikiz kardeşini dinlememiş ve paylaşabileceği daha çok kurabiyeye sahip olmayı dilemişti. ↣Qian Kun fanfiction.