Selamlaaaaaaaaar :)
Geri geldim. Biraz rötarlı, geç oldu dönüşümüz ama döndük işte buradayız :))
Keyifli okumalaaaaaar.
1 YIL SONRA, 20 TEMMUZ 2019, SAAT: 23.59
"Zamanı geldi!" dedim gözlerimden süzülen yaşları silerken 3.2.1. Gözlerimi kapatıp bir dilek diledim. "İyi ki doğdun ortak," bir yıl daha yaşlandın. Dünyada her şeye akıl erermiş. Her şey çözümlenirmiş ama iki şey. İki şeye kimsenin aklı ermez, çözemezmiş; doğum ve ölüm. Uzakta kalmak, aylarca, yıllarca görüşmediğinde belki bir şey hissetmezsin ama yaşadığını bilirsin. Huzur veren de budur. Ama bir daha ona dokunamayacağını, göremeyeceğini, sesini duyamayacağını bilmek... İşte bu durum öyle can yakıyor ki! Boşlukta hissediyorum. Sen gittin, benden de bir parça aldın ve ne yaparsam yapayım yerini dolduramıyorum. Dünyadaki en büyük azap neymiş bana bir kere daha öğrettin: suçluluk duygusu. Kalbimi kasıp kavuran bu suçluluk duygusunu sökemiyorum. Ama en kötüsü bundan da kötüsü ne biliyor musun? Her şeye, tüm yaptıklarımıza rağmen yine bizi affedeceksin. Şimdi bir yerden çıkıp gelsen biliyorum, yine eski Bora gibi bakacaksın gözlerime. Ellerimden tutup, geçtiğini söyleyeceksin ve yine omuzlarımdaki sorumlulukları sen alacaksın. Yaptığımız her şeye rağmen bizi nasıl affedeceksin? Affetme. Beni affetme! Ben kendimi, amcamı ve İrfan'ı asla affetmeyeceğim. Ama en çok da kendimi, niye diye sorma sen de biliyorsun gözlerinin açık gitme sebebinin ben olduğumu. Kendime her gün aynı soruyu soruyorum. Her gün! Neden? Neden ben değil de sen? Bu dünyada yaşamayı benden daha çok hak ediyorken neden seni aldılar elimden? Bu azapla daha fazla nereye kadar gidebilirim, bilmiyorum. Bildiğim tek şey; senin yerinde olması gerekenin ben olduğum.
Karanlık gün geliyor gözlerimin önüne yine. Aslan'ı gördüm. Kanlar içinde attılar bedenini önüme. Önce ona koşmak istedim ama silahı Teoman'a doğrultmuştu. O an. Kırılma anı. Art arta duydum silah seslerini. Üzerime kapanmıştı Teo. Ama hayır! Yanlış hedef! Ben değildim, hedef aramızdaki en masum insandı. Bora. Ne diye mi aldı onu? Benim hatam. Kalçamda ufak bir sıyrık, Teoman'ın karnından sızan kanlar ellerime bulaşıyor. Korkuyla ayağa kalkıyorum. Çağatay gözlerime bakıyor. Bir an. Çok kısacık bir an, Gazi'yi görüyorum. Gözlerinde ne gördüğümü çok iyi biliyorum. Kan. Kanla kazanılmış zafer. İşte o an anladım ellerim kana bulanmadan bu savaşı kazanmam imkansız. Ama ben ellerimi kana bulayamayacak kadar korkağım. Sevdiklerimin intikamını alamayacak kadar korkuyorum ölmekten. Kendimi o kadar aşağılık hissettim ki benden daha aşağılık olan iki insan geldi. İşte o an, karşı koyamadım kendime. Hayatımda ilk defa avazım çıktığı kadar bağırdım ama içimden.
O gün, onca silah sesinin duyulduğu o yere polisler geldiğinde olayın üzerinden tam olarak 2 saat geçmişti. 2 saat boyunca Bora'nın ölümünü izledim. Kurtarabilirdik. Çok kan kaybediyordu ama başarabilirdik. Hepsine aynı anda yetişemezdik. Teo, yorgun ve kan kaybediyordu. Amcam geldiğinde bir hayata karşılık bir hayat bağışladığını söyledi Çağatay, İrfan'ın hayatına karşı, Bora'nın hayatı. Biliyor musunuz, sonra oradan elini kolunu sallayarak gitti. Kimseye bir hesap vermeden, elini kolunu salladı, adamlarını aldı, kardeşini bıraktı ve gitti. Ne mi yaptım? İzledim. Teoman, izledi. Amcam, izledi. Etrafa koşuşturup, birilerinin bir şey yapması için yalvardım ama ne oldu biliyor musunuz? Susmam söylendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
478
General FictionBu kitap, küçük hayatlarında büyük değişiklikler yapmak için yola çıkanların kitabıdır. Siz hayatınızın iplerini nerede ele almaya başladınız? İlk ne zaman büyüdünüz? İlk hatayı nerede yaptınız? Sevmeyi hiç bilmeyen birine sevmeyi öğretebilir misini...