Merhabalarrrr
Biz geldik :)
Keyifli okumalar...
***
"Mehmet isimli şahsın bana büyük ilgisi vardı. Kıskançlıktan deliye dönüyordu. Ben, nişan gecesi arabamı park ederken yolumu kesti. Tehditler savurup durdu. Her zaman öyle tehditler ederdi ama bu sefer başkaydı. Deliye dönmüştü. Ben... Ben... Onu istemediğimi söyleyince beni öldüreceğini söyledi. Keşke gereğini yapmanız için size geldiğim de beni dinleme nezaketinde bulunsaydınız. Her neyse. Eve gidip biraz dinlenecektim. Yolumu kesti. Bana bir takım ithamlarda bulundu..."
Gözümden süzülen yaşları sinirle sildim. "Ne gibi ithamlar Hazan Hanım?"
"Benim Çağatay Altıntaş ile ilişkimin olduğunu, bunu kanıtladığını söyledi."
"Var mıydı?"
Başımı salladım. "Söz konusu dahi olamaz. Kendisi daha birkaç güç önce nişanlandı. Yakın bir aile dostumuzdur. Ailelerine saygımız sonsuz."
"Mehmet Bey, onunla nerede tanıştım demiştiniz?"
"Onunla HELNİRS adındaki gece kulübünde tanıştık. Kendisi orada bazen bateri çalardı."
"Anladım. Peki, devam edin."
"Yolumu kesip, bana ait olmayan birkaç mesaj gösterdi. Ben daha ne olduğunu anlayamadan silahını doğrulttu. Beni öldürecekti. O sırada art arda ateş sesleri duyulunca ben kendimi can havliyle arabanın içine attım. Kimin ateş ettiğini göremedim. Her şey bir anda oldu..."
***
Çatıya çıkmak istiyorum. Nefes almak istiyorum. Ne zaman çıkmak istesem bir şey yapacağımdan korktuklarından izin vermiyorlar. Onlara anlatmaya çalıştım. O kadar cesaretli değilim, kendime kıyamayacak kadar çok seviyorum kendimi. Aslan asansöre binmeme yardım ettikten sonra gitti. En üste çıktım. Kapıyı açıp, derin bir nefes aldıktan sonra gökyüzüne baktım. Aşağı baktım. Aşağısı başımı döndürüyor. Biraz geri çekilip, yere oturdum. Hava karanlık. Dün amcamın cebinden gizlice aldığım sigarayı çıkarıp, yaktım.
Üzerinde koyu gri bir sweatshirt, altında gri eşofmanı vardı. Elinde ki kitabı yanıma bırakıp, oturdu. Burnuma gelen bu keskin sigara kokusu ve deterjan kokusunun sahibinden aldım gözlerimi. Elimi tuttu. Üzgün görünüyordu. Elimi geri çektim. Parmaklarını omzuma götürdü. "Yanıma bir kere bile gelmek yerine burada saklanmayı mı tercih ettin?" dedim gözlerim dolarken. Elini çekti. Başını önüne eğdi. "Sorun değil," dedim güçlükle gülümserken. Başımı göğsüne yaslayıp, beline sımsıkı sarıldım.
Sustuk. Uzun uzun sustuk. Yıldızları izlerken, ayın ışığını izlerken, dünyanın sessiz dönüşünü dinlerken, güneşin saklandığı bulutlar arasından çıkışını izlerken sustuk. Birkaç gün sonra ilk defa uyuduğumu hatırlıyorum işte. Gözlerimi açtığımda, gözlerini üzerimde gördüğümü hatırlıyorum. Sonra yine hiç konuşmadan yanından gittiğimi, hastane kokusundan kurtulduğumu hatırlıyorum. Laboratuvara gittim. Çağatay ve Gazi oradaydı. Bana bir takım şeyler söylediler ama anlayamadım. Biraz zaman istediğimi hatırlıyorum. Tüm bunları sindirebilmek için zaman. Ve bugün o zamanın tam olarak sekizinci günü. Ama hiçbir şey geçmiyor. Hala Mehmet'in son nefesini verdiği anı yaşıyorum. Hala aklım o zamanda. Teoman'ı değil de Mehmet'i ben seçseydim, İrfan belki de onu kurtarabilirdi. Yine her şeyi berbat ettim. Yine yenildim. Her zaman galip gelen aşkıma yenildim. Ve bunun yükü artık beni de aşmaya başladı. Onun omuzlarında bu kadar huzurla uyumayı hak etmiyorum. Mehmet'i kendi ellerimle yolladım ölüme. Benim suçum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
478
General FictionBu kitap, küçük hayatlarında büyük değişiklikler yapmak için yola çıkanların kitabıdır. Siz hayatınızın iplerini nerede ele almaya başladınız? İlk ne zaman büyüdünüz? İlk hatayı nerede yaptınız? Sevmeyi hiç bilmeyen birine sevmeyi öğretebilir misini...