"Lütfen iyi olsunlar, lütfen" dedi Brian her yanından çığlıklar yükselen kasabaya doğru kan ter içinde tüm gücüyle koşarken. Bir anlığına havanın gündüz olduğuna inandı. Kasaba dev bir meşale gibiydi. "Hainler!" diye bağırdı Brian kasabaya girdiğinde elinde kılıçla kendisine doğru koşan düşmanın kollarından birini gövdesinden ayırarak. Etrafında savaştan çok katliam vardı. Brian'ın aklına ailesi gelince dehşete kapılarak tekrar koşmaya başladı, "Neredeyse geldim, dayanın" dedi evine hızla yaklaşırken kendi kendine.
Evinin kapısının kırılmış olduğunu görünce hemen içeri daldı. Karısı hareketsiz bir şekilde kendi oluşturduğu kan gölünün ortasında yatıyordu. Brian göz yaşlarına hakim olamadı, karısının kafasını kucağına alarak kan gölünün içine oturdu. Hiç konuşmadan sadece saçlarını okşayıp dünyalar güzeli yüzüne baktı. "Oğlum" dedi kendi kendine. Hemen ayağa kalkarak etrafına bakmaya başladı. "Eliot" diye bağırdı Brian hızlı bir şekilde evi ararken. Bir anlığına durdu ve dinlemeye başladı. Bir ağlama sesi duydu ve hemen yatağın altına eğildi. Brian, Eliot'u kendine bakarken buldu. Eliot'un yüzü kan içindeydi, yatağın altından çıkarak babasına sarıldı. "Onları durduramadım" dedi Eliot ağlayarak. Brian, oğlunun nasıl kurtulduğunu tahmin etmeye çalıştı ama oğlu yaşadığı için sebebi hiç umurunda olmadı ve Eliot'a sıkıca sarıldı.
Brian birinin geldiğini hissetti ama yeterince hızlı olamadı, daha arkasını dönemeden bir kılıç sırtını boydan boya yaraladı. Acı o an için Brian'ın sineye çekmesi gereken bir şeydi, arkasını döndüğü gibi kılıcını düşmanın boğazına soktu ve kılıcını çekerken düşmanın yere düşüşünü izledi. Brian ne yapması gerektiğini bilerek, hemen odanın köşesine gitti, yemek masasını yana devirdi ve yerden bir tahta parçasını tutup kaldırdı. "Hemen gir içine" dedi Brian Eliot'a bakarak. Eliot içine girdi. "Güneş doğana kadar ne duyarsan duy sakın buradan çıkma Eliot" dedi Brian, bir süre daha Eliot'un yüzüne baktı ve kapağı kapatarak masayı tekrar kaldırıp eski yerine koydu.
Eliot her çığlık sesi duyduğunda biraz daha fazla ama bir o kadar da sessiz şekilde ağlayarak sabahı buldu. Artık çıkma vaktinin geldiğini anlayarak kapağı yukarı doğru kaldırdı ve dışarı çıktı. O kasabadan hemen kaçması gerekiyordu yoksa sonunun annesi gibi olacağından emindi. Küçük bir çuval buldu ve içine yiyecek ne bulduysa doldurmaya başladı. Küçük çuvalını sırtına bağladı ve yavaş yavaş evden dışarı çıktı. Dışarda kimse olmadığını görünce biraz rahatladı. Babasının yaşıyor olabileceğini düşünerek sessizce onu aramaya başladı. Bir süre sonra onu kalbine bir hançer saplanmış şekilde bulunca babasının cesedine sarılarak ağlamaya başladı.
"Gel buraya seni küçük fare!" dedi Eliot'un ağlama sesini duyan düşman askerlerinden biri. Eliot hemen kaçmaya niyetlendi ama neredeyse çöl sayılabilecek bu yerde en fazla nereye kadar kaçabileceğini düşünerek kurtulmanın tek yolunun düşman askerini öldürmek olduğunu anladı. Babasına doğru yaklaştı "özür dilerim baba" diyerek kalbinde ki hançeri çekip aldı. Hançeri kaldırmış bir şekilde askere doğru koşmaya başladı. Yeterince hızlı olursa doğrudan askerin kalbine hançeri saplayabileceğini düşündü. Askerin yanına geldi ve hiç beklemeden hançeri düşmanın kalbine doğru tüm gücüyle savurdu. Asker kenara çekildi ve Eliot'un suratına bir tane patlatarak onu yere serdi. Eliot acıdan kıvranıyordu ama ayağa kalkmayı başardı. Askeri yenemeyeceğini anladı ama yapacak başka bir şey bulamadı, kaçarsa eninde sonunda yakalanırdı, saldırsa bu sefer askerin onu öldüreceğini biliyordu. İçinden "keşke babam yanımda olsaydı" dedi ama elindeki hançeri onun kalbinden çekip aldığı aklına gelince ağlamamak için kendini zor tuttu.
"Kendini sıradan bir askere mi öldürteceksin!" diye ses geldi Eliot'un arkasından. Eliot dönüp baktığında elinde kendisininkiyle aynı hançere sahip birini gördü. "Babanın güçlü bir savaşçı olmak için kılıçla ne kadar antrenman yaptığını hatırlamıyor musun?" dedi tekrardan Eliot'un arkasındaki adam. "Hey küçük sıçan, ben buradayım nereye bakıyorsun" dedi asker Eliot'a doğru sırıtarak gelirken "bir düşman için fazlasıyla yaşadın ha!" Eliot'un arkasındaki adam Eliot'un yanından geçerken "adım Agenor tanıştığımıza memnun oldum Eliot" dedi ve Eliot'un yanından askere doğru yürümeye başladı. Asker "ne yaptığını sanıyorsun" diyerek Agenor'a sağ eliyle bir yumruk savurdu, Agenor eğilip yumruğun altından hızlıca kaçarak askerin karnına hançeri sapladı. Askerin ağzından kan geldi ama daha da sinirlenen asker sol eliyle Agenor'a bir yumruk daha savurdu. Agenor tekrardan eğilip yumruğun altından kaçtı ve askerin karnındaki hançeri çıkarıp çenesinin altından kafasına sapladı. Asker yere yıkılmadan hemen önce hançeri çıkarıp kemerine yerleştirdi Agenor. Eliot olanları dehşet içinde izlemişti. Agenor Eliot'a bakarak "daha fazla asker gelmeden buradan gitmeye ne dersin?" dedi ve bir sürü cesedin arasından kuzeye, kasabanın dışarısına doğru ilerlemeye başladı. Eliot bir süre bekledikten sonra yerden kalktı ve onu takip etmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biz
Mystery / ThrillerYalnızlığın ortaya çıkardığı bir hastalık ve o hastalığın ortaya çıkardığı güçlü bir ırk.(Yalnız kitabının devamıdır.)