Korku Vadisi | 15

160 10 0
                                    

SON SÖZ


Polis soruşturması John Douglas'ın davasının üst mahkemeye devriyle sona erdi. Sulh Mahkemesi ise olayın meşru müdafaa olduğuna hükmetti. Karısına "Onu her ne pahasına olursa olsun, İngiltere dışına çıkarın," diye yazmıştı Holmes. "Burada onun kaçtıklarından çok daha tehlikeli güçler var. İngiltere kocanız için güvenli bir yer değil."

Bir sabah posta kutumuzda şifreli bir mesaj bulduğumuzda, olayın üzerinden artık iki ay geçmişti. "Ah Tanrım! Bay Holmes! Ah Tanrım!" diyordu mektup kısaca. Üzerinde ne başka bir yazı, ne de imza vardı. Ben bu tuhaf mesaja gülerken Holmes alışılmadık bir ciddiyet gösteriyordu.

"Şeytanca Watson!" diyerek fikrini belirtti düşünceli bir ifadeyle.

O gece geç saatlerde ev sahibimiz Bayan Hudson, bize bir beyefendinin çok önemli bir konuyu konuşmak üzere Holmes'u görmek istediğine dair bir haber getirdi. Bu mesajın arkasından ise Köşkten tanıdığımız dostumuz Cecil Barker çıkageldi. Yüzündeki bütün kan çekilmişti. Bitkin gözüküyordu.

"Kötü haberlerim –korkunç haberlerim, var Bay Holmes," dedi.

"Ben de bundan korkuyordum," diye cevap verdi Holmes

"Zavallı Douglas. Bana adının Edwards olduğunu söylüyorlar ama o benim için hep Benito Kanyonu'ndaki Jack Douglas oldu. Size üç hafta önce ikisinin de Palmyra adlı gemiyle ile Güney Afrika'ya doğru yola çıktığını bildirmiştim."

"Evet."

"Gemi önceki gece Cape Town'a ulaşmış. Bu sabah Bayan Douglas'tan bu mesajı aldım:—

" 'Jack St. Helena da denize düşerek kayboldu. Kazanın nasıl olduğunu kimse bilmiyor. – Ivy Douglas.' "

"Aha, demek öyle olmuş," dedi düşünceli bir şekilde." Sahnenin gayet iyi hazırlandığına kuşku yok."

"Yani kaza olmadığını mı söylemek istiyorsunuz?"

"İmkânsız."

"Öldürüldü mü yani?"

"Kesinlikle!"

"Ben de öyle düşünüyorum. O lânet Vandallar, o suçlu..."

"Hayır, hayır. Onlar olamaz efendim," dedi Holmes. "Burada bir ustanın eli var. Bu kesik av tüfekleri veya basit altı patlarlar ile olan bir şey değil. Eski bir ustayı fırçası kullanışından tanırsın. Ben Moriarty'nin işini gördüm mü hemen tanırım. Suçun kaynağı Amerika değil, Londra. Üstelik de başarısızlığa tahammülü olmayan ve bütün itibarını da elini attığı her işi başarması ile kazanmış biri tarafından. Parlak bir zekâ ve büyük bir örgüt bir adamı yok etmeye odaklanıyor. Bu fındığı çekiçle kırmaktan farksız. Gereksiz bir enerji. Ama tabi fındıkta un ufak oluyor sonuçta."

"Ama bu adamın olayla ilgisi nedir?.."

"Benim bu konuda tek söyleyebileceğim, onun yardımcılarının birinin beni bu konu hakkında uyarmış olduğu. Bu Amerikalılar iyi bilgilendirilmişti. Her hangi bir yabancı suçlunun yapacağı gibi kendilerine İngiliz bir ortak buldular. Suç konusunda bir uzmanı. Adamın kaderi kaçınılmazdı. Önce onu bulmaları için imkânlarını seferber etti. Sonra ise işin nasıl halledilmesi gerektiğini söyledi. Ancak ajanlarından başarısızlık raporunu alınca, işe bir uzmanın el atması gerektiğine karar verdi. Bu adamı Birlstone Köşkü'nde geçmiştekinden daha büyük bir tehlikenin yaklaşmakta olduğu konusunda uyardığımı duydun. Haksız mıymışım?"

Barker çaresiz bir öfkeyle yumruğunu kafasına vurdu.

"Bana yapılacak hiçbir şey olmadığını mı söylüyorsunuz? Bu şeytanla başa çıkabilmemizin bir yolu yok mu?"

"Hayır, öyle demiyorum," dedi Holmes. Gözleri geleceği görüyor gibiydi. "Onun yenilmez olduğunu söylemiyorum. Ama bana zaman vermelisiniz –bana zaman vermelisiniz!"

Birkaç dakika sessizlik içerisinde oturduk. Holmes ise gözleri peçenin ardını görmek istercesine dikkatle açılmış bir şekilde oturuyordu.

-SON-

Sherlock Holmes - 2. CiltHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin