Bölüm 10

1.3K 49 6
                                    

Evet canlarım yeni bölüm geldi, beğenmediğiniz veya fikir sunmak istediğiniz bir yer olursa görüşlere açığım her zaman.

***

Oturduğum yerden kurtarılmayı bekliyordum. Patron dedikleri şizofren ve adamları gitmişti. Bekleyişim çok geçmeden Poyraz'ı kapıda görmemle sonlanmıştı. Nefes alış verişleri seriydi, anlaşılan koşturulmak zorunda bırakılmıştı. Kapıdan bana baktı bir müddet, bişey düşünüyor gibiydi. Yüzünde her zamanki gibi duygu kırıntısı dahi yoktu. Yanıma doğru adımladı koca heybetiyle. Olanların etkisinden ben sadece izleyişteydim, tepki vermek için kendime gelmeye ihtiyacım vardı.

"İyi misin?"
Ayaklarımdaki ipi çözüyordu ama gözleri gözlerime kilitlenmişti. Sesinde merak yoktu sadece yerinde bir soru olduğu için sorulmuş gibiydi.

Ayaklarımdaki ipleri çözdükten sonra arkama doğru geçti, bileklerimi sızlatan iplerden yavaş yavaş kurtardı beni. Moraracağına emindim.
Yerimden kalktım yavaşça, Poyraz'dan yana bakmadan odanın dışına doğru ilerledim sakin adımlarla. Ardımdan gelen ayak sesi onunda benim arkamdan geldiğinin sinyallerini veriyordu. Kapıdan sonra uzun bir koridor karşıladı beni, sağ tarafta iki kapı sol tarafta 1 kapı vardı. Hangi tarafa gitmem gerektiğini, Poyrazın hangi taraftan geldiğini hesaba katarak yürüdüm. Ondan ses çıkmıyordu, sadece oda benim peşimden yürüyordu.

İlerledikçe yaşadığım şeylerin şoku artıyordu, karşımdaki demir kapı ardında ise benim özgürlüğüm vardı. Sadece şu kapıyı açıp gitmem, bu saçma şeylerden kurtulmam için yeterli gibi geldi. Kapının önünde durdum, kapıyı açmak için bir girişimde bulunmadım. Oda arkamdaydı, beni beklediğini tepkisizliğinden anlayabiliyordum. Delirdiğimi veya çok soğuk kanlı olduğumu falan düşünüyordur büyük ihtimal. Sahi ya ben hangisiydim.

Arkamı döndüm işte şimdi karşımdaydı, hayatımdan uzak, yaşamak istemeyeceğim duyguları onu tanımadığım halde, onun yüzünden tatmak zorunda bırakılmıştım. Gözlerine baktım bir müddet, bir insanın duygularını bu kadar ustalıkla saklayabildiğini bilmiyordum öncesinde. Ya da duygularından gerçekten arınmış bir robot insandır tam karşımdaki.

Boyum kısa değildi ama ona göre kısa olduğumu hissettiriyordu. Bu adamı tanımak veya görmek istemiyordum bir daha. Yaşadığım duygu değişiklikleriyle hıncımı ondan çıkartmak istedim.

"Neden musallat oldun hayatıma" ses kırıntılarım isyanlarını savurmuştu.

"Böyle şeyleri senin yüzünden yaşadığımın farkındasındır umarım"

Gözlerime hakimiyet kuran gözleri saf duygusuzlukla süzülüp yaşanılan güne imza atıyordu.

"Yürü"

Karşımda bana emir küpüyle konuşan bu adam sinirlerimi alt üst ediyordu. Kaba, vurdumduymaz, umursamaz yapısının kanaatine varıyordum her geçen gün.

Yaşadığım olaydan sıyrılıp gitmek istiyordum evet. Ama içimde söylemek istediklerimle ne kadar rahat edebilirdim ki? Merakım yüzünden başıma gelen olayların fazlalaştığı dönemde kendime konuşmama kararı verip sadece gözlerimi gözlerinden çekip arkama döndüm.

****

Gökyüzü içimdeki kasveti hissetmişçesine bulutluydu. Her an bulutlar yüklerini bırakmaya hazırlık yapar gibiydi. Kasvetli hava daha da içimin kararmasını sağlamaktan başka bişey yapmıyordu. Camdan dışarıyı izlemekle yetinmek zorundaydım. Akıp giden yolu takip etmek bile yardımcı olmuyordu beynimde ordan buraya savrulup duran sorulara. Onun arabasındaydım, terk edilmiş bir yerde taksi bulamayacağımın bilincinde olduğum için kabul etmiştim eve bırakmasını. Sürücü koltuğunda oturan ona süzüldü usulca bakışlarım. Direksiyonu sıkıyordu, bişeyler düşünüyor gibiydi. Heybetli duruşu, kirpiklerinin asaleti, yüzünün kusursuz oluşu çoğu kızı oltaya düşürecek ufak detaylardan bir kaçıydı sadece.

"Bugün bende kalacaksın"

Dudakları ansızın açılıp kapandı, dalıp gittiğim yerden söküp aldı beni sert sesi. Benden taraf dönmeyip sarf ettiği sözleri algılamam uzun sürmemişti.

"Anlamadım"

Gerçekten anlamayacak kadar salak biri değildim elbette. Kast ettiğim 'pardon ama sen hayırdır' demek gibi bişeydi.

"Söylediğim şeyleri tekrarlamaktan hoşlanmam"
Dalga geçiyor olmalıydı başka açıklaması olamazdı, içimde harlanmaya başlayan sinir kaşlarımın çatılmasını sağlamıştı.

"Dalga mı geçiyorsun benimle"

Bir insan gözleriyle ne kadar fazla dövebilirse bir insanı benim bakışlarımda şu an tamda öyleydi. Tek eksik bakışlarımın yanıtsız kalışıydı, gözlerini benden yana çevirmiyor yolu takip ediyordu.

"Tehlike arz edebilir senin için bu bir kaç gün"

Açıklamasının tutulur bir yanı yoktu, kendimi koruyabilecek yaştaydım. Bugün olanlar pek o yönde değildi elbette ama onunla karşılaşmadan öncesine kadar gayette öyleydi.
Sinir ve bıkkınlık sardı her bir zerremi.

"Bundan sana ne? Hayatıma müdahale etmeyi kes"

"Hem sen kimsin? Kendini ne zannediyorsun"

Hızımı alamayıp savurduğum sözler ne kadar doğruydu şu an hesaplayamayacak vaziyetteydim.

Direksiyonu tutan ellerin boğumları beyazlaşmaya başlamıştı, sinirlenmişti. Yüzünde hiç bir değişiklik yoktu, araba dahada hızlanmaya başladı. Gözleri ansızın gözlerimi buldu, gözleri fazlasıyla koyuydu. Bir kaç saniye gözlerimi talan ettikten sonra yola döndü bakışları. Bendeki sinir hala dinmemişti.

Etrafa bakındım, şehirin içindeydik sonunda. Bu duruma katlanmak zorunda değildim artık.

"Arabayı durdur inicem"

Hiç bir ses veya tepki alamayınca ondan yana döndü yüzüm. El boğumları daha bi beyazdı şimdi. Derdi neydi bu adamın Allah aşkına.

"Durdur dedim sana"

Ani bir frenle tekerlekler çığlık attı, öne doğru savruluşumu taktığım kemer engellemişti. Anın şokuyla ne yapacağımı tartamıyordum artık, ağzımdan bir çığlık süzülüverdi. Ağlama arzum üst seviyeye ulaştı. Gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştıkça boşa kürek çekiyor gibi hissediyordum. Nefretle döndüm ona, gözlerimde sade bir nefret yatıyordu artık. Gözlerim dolu dolu nefretimi sunuyordu.

Gözlerinin odağı gözlerimdi, koyulaşan gözleri beni hedef almıştı. Kemerini çıkarttı, bir kolu benim koltuğumdan destek aldı, üzerime doğru gelmeye başladı. O yaklaştıkça benim sinir seviyem daha da arttı. Fazlaca yaklaşmıştı, ne yaptığını bilmiyordum. Beynim düşünme işlevini kaybetmişti. Sadece o vardı tam karşımda, üzerime eğildikçe eğildi. Ben kaçabildiğim kadar kaçarken.

"Sözümün çiğneninmesine tahammül edemem"

Sesi sert ve fazlasıyla baskın çıkıyordu, gözlerimin hakimiyekini ben yönetmeksizin dudaklarına indi. Sarf edilen sözlerin bu güzel dudaklardan çıktığına inanmak istemiyordu bir yanım. Gözlerim tekrardan buldu gözlerini, gözleri esir etmek istiyordu beni kendine. Peki ya ben esir olmaya hazır mıydım?
——-

Lütfen bir beğeniyi fazla görmeyin. Seviyorum sizleri...

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin