O kızla Valley parkına ilerliyorduk. Her gören dönüp bakıyordu. Eh, normaldi. Kasabaya yeni biri gelmişti ve giysileri ilk çağdan olduğunu belirtiyordu. Dikkat çekmemekte bu hiç işimize yaramıyordu, ayrıca elbisenin kısalığı ve yanında yürüdüğümüz için tuhaflaşıyordu işler. Herkesin birbirini tanıması da cabasıydı! üstelik Abby de Blake'in kucağında baygın bir şekilde yatarken... Gecenin bir yarısı olmasa herkes bin kere durdurup halimizi hatırımızı sorardı.
Ay ışında gümüşi beyazımsı bir yansımayla teni parıl parıl parlıyordu, griye yakın açık sarı saçları da aynı şekildeydi. O an adını bile bilmediğim o kızı daha fazla incelemeye fırsat buldum. Ve fark ettim, adını bile bilmiyordum. Fazla kaba ve huysuz davranmış olmalıydım ama beni anlaması gerekiyordu. Toprağın altından bir mezarmış gibi çıkmış ve kuru bir yaprağı elbiseye çevirmişti, ayrıca kulakları yerine iki küçük çentik vardı ve gözleri simli lacivertti. Adını sormak aklımın ucundan bile geçmemişti.
"Adın ne?" Diye sorduğumda şaşalayıp bana baktı. Bunu tuhaf karşılamıyordum, bu zamana adar normal bir soru bile sormamıştım.
"Lorena." ben ismini düşünerek yola devam ederken Blake kaşlarını çattı.
"Neyce bu? Farsça falan mı? Eski bir dile benziyor"
"Latince." diye kısa bir cevap verdi Lorena. Onun hakkındaki şeyleri adıyla düşünmek daha makul gibi görünmüştü. Bakışlarımı hissedeceğini umursamadan gözlerimi üzerinde gezdirdim. Küçük kalkık bir burnu vardı. Kırmızıya yakın dudakları, biçimli kaşları ve hafif çekik, badem şeklinde gözleri. Üstüne üslük teni her ne kadar çamurla kaplı olsa da pürüzsüzdü. Kim derdi on altı yaşında gözüken bu küçük kızın yüz seksen yaşında olduğunu?
Yandan geçen, camları sonuna kadar açık olan bir arabadan kulakları sağır edici bir Hard Rock parçası çalarken Lorena irkilip birkaç adım geri gitti.
"Lanet olası gösteriş manyağı insanlar. Bu çağda herkes fazlasıyla kaba." sonra ellerini göğsünün altına yerleştirip iç çekti. "Ah, insanlar seksenlerde ne kadar nazikti..." Cason konuya dahil olup onunla konuşma fırsatını yakalamak için konuştu. Seksenleri bildiğini düşünmüyordum, o zamanlarda daha portakalda vitamin bile değildi!
"Değil mi? Partiler, saçlar" Lorena gözlerini devirip ona baktı.
"Bin dokuz yüz seksenlerden bahsetmiyorum. Bin sekiz yüz seksenler, insanların hepsi çok nazikti ve hastalıklı düşünceleri yoktu, şu an senin aklında dönenler gibi..." Bu kızın bin dokuz yüz seksenleri görme ihtimali bile kafamı allak bullak ederken, bin sekiz yüz seksenleri görüp geçirmiş olması fazlasıyla tuhaftı. Cason bunu umursamadan çapkınlıkla gülümsedi.
"Yapma tatlım. Yüz seksen yaşındaysan benim istediklerimi çoktan yaşamışsındır. Bir kez de benimle yaşasan ölür müsün sanki?" Cason bize ne verdiyse belli ki kendi de içmişti... Kız başını yukarı aşağı sallayıp konuştu.
"Ölürüm" ah, işte bunu hiç beklemiyordum, Cason da beklemiyor olacak ki somurttu. "Hatta daha kötüsü, insanlar ve Mediocrisler arasında ezeli bir savaş olur. Sizlerden biri bizden birine parmağının ucuyla dahi dokunsa krallığımızdaki yöneticiler bunu anlar. Hem öyle olmasa bile, tipim değilsin, boşu boşuna yorma kendini." Dedikleri arasında şoka mı girsem, yoksa bir mediocrisin Cason'a tipim değilsin dediğine mi gülsem bilemedim. Doğru anlıyorsam onların bir krallığı vardı ve sayıları bizlere yakındı. Muhtemelen zamanın başlangıcından beridir bizimle yaşıyorlardı ve bizim bundan haberimiz yoktu.
"Ve bizim bundan haberimiz yok mu? Dünya başkanlarının, bilim adamlarının. Bunun bilimsel bir açıklaması olmalı" başını yukarı aşağı sallayarak beni onayladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)
ФэнтезиTek gecede hayatları değişen dört insan, bir elf benzeri yaratık. Kim derdi kampa gittiklerinde yerin altından çıplak bir kız çıkacağını? ******************* "Eğer bağırıp çığlık çığlığa kaçmayacaksanız bir şey soracağım" Zombiler gerçek mi olmuştu...