gözüme vuran gün ışığı mırıldanıp kıpırdanmamı sağlarken nerede uyuduğumu tahmin etmeye çalıştım. aşağı kata indiğimizi sanmıyordum. lizetin yanına gittiğimi düşünmüyordum. hatta blaise in yanımdan gittiğini bile düşünmüyordum. ben onun yanında mı uyuyordum?
panik yapmak sadece daha erken uyanmamı sağlayacağından ve bunu istemediğimden üstümdeki yorganı başıma kadar çekip kıpırdandım. yanımda düzenli nefes sesleri ve bir bedenin sıcaklığı vardı. o zaman anladım. blaise yanımdan gitmemişti. biz yan yana uyurken teninin tenime değmemesi bir mucizeydi. pek normal uyuduğum söylenemezdi çünkü. gözlerimi yavaşça açtığımda bana gülümseyerek bakan blaise i gördüm. bana doğru hafifçe dönmüştü ve bir parmağına saçımı dolamıştı. uyandığımı gördüğünde yüzündeki gülümsemeyi bastırıp parmağındaki saçımı bıraktı ve kıpırdandı.
"hep böyle horlar mısın" doğrulup gözlerimi ovuşturduktan sonra ne dediğini anladım ve hızla ona döndüm.
"ne?"
"hep böyle horlar mısın" diye yineledi sorusunu. sinirle kaşlarımı çattım.
"kendi horultunu benim sanmışsındır. ben horlamam" gülmemek için içten içe yanaklarını ısırdığını fark ettiğimde benimle dalga geçtiğini idrak ettim. yüzümü ovuşturup attık dağınık bir at kuyruğu olan saçlarımdaki tokayı çözdüm ve hızla ayaklandım.
"nereye" dedi doğrulurken.
"lizet in yanına"
"lorena. yanına gelmemeni söyledi" omuzumu silktim.
"akşam söyledi, gece yarısı oldu ve yeni bir gün"
"en azından bekle, arayalım ne olduğunu öğrenelim" birkaç saniye düşündükten sonra pes edip yanına oturdum. yer yatağının yanında duran telefonunu eline aldı ve lizetin numarasına tıklayıp araya bastıktan sonra hoporlöre aldı. birkaç kez çaldıktan sonra açıldı telefon.
"lorena"
"lizet. ne oldu" kıkırdadığını duydum.
"aman bir şey olduğu yok. evi yaktılar o kadar. bizim hakkımızda bir şey bilmiyorlar herhalde, kaçacağımı düşünmediler. tabi ev harap oldu ama benim ölmemden iyidir" daha önce de yaşamıştık bunu tarihimizde.
"eviniz yandı ve bu önemli bir şey değil mi" diye sordu blaise şaşkınlıkla.
"evimizin yanmasındansa ölmeyi yeğlemezdim yakışıklı. ev arıyoruz şimdi" blaise bir işaret bulacakmışçasına etrafa bakındı.
"bizim evin arka sokağında, karşımızdaki ev satılık." lizetin neşeli sesi duyuldu.
"tamam. tamam bir saate kadar gelir bakarım. lorena ya söyle; telaş yapmasın akşama yeni evimizde olacağız. o zamana kadar senin yanında kalsın, gönderme onu bir yere hala bizi arıyorlar" blaise in yüzünde bir gülümseme oluştu.
"tamam, benim sorumluluğumda" sinirle çemkirdim.
"ben kimsenin sorumluluğunda falan-" sözümü kesip telefonu kapattığında sinirle duvara yaslandım.
"komşu olacağız ha" dedi gülerek. konuşmadım. sesimi bile çıkartmadım. başını geriye atıp ofladı.
"ne yani? tirip mi atıyorsun bana"
"kes sesini blaise" ellerini teslim olurmuşçasına havaya kaldırıp sırtını benim gibi duvara yasladı. o an, gece bakmaya fırsat bulamadığım, yer yatağının yanında duran saçılmış kağıtlara bakınıp birini elime aldım.
"ne bunlar?" elimdeki sayfaya bakındığında yüzünde bir gülümseme oluştu.
"bir aile geleneği daha. annem çocuklar için kısa hikayeler yazardı, onun mesleğini gizli saklı devam ettiriyorum işte"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)
FantasiaTek gecede hayatları değişen dört insan, bir elf benzeri yaratık. Kim derdi kampa gittiklerinde yerin altından çıplak bir kız çıkacağını? ******************* "Eğer bağırıp çığlık çığlığa kaçmayacaksanız bir şey soracağım" Zombiler gerçek mi olmuştu...