Okula geldiğimizde Drew oradaydı ve sanki bir haftadır okula geliyormuş, her şey yolundaymış gibi beşimize de selam verdi. Bir şeyler bildiğimi belli etmemeye çalışıyordum çünkü gerçeği Abby'e söylerse, ikisinin bizim türümüzden yüz kişiyi öldürmeye yetecek kadar gücü olduğunu biliyordum. Beni tedirgin eden de oydu. asıl sorun çıkartacak olan Drew'in tek başına bizimle savaşması ihtimali değil, Abby'i de yanına alıp bizimle savaşma ihtimaliydi.
Abby bana ve bizim türümüze hayrandı ve efsane işlerine kafasını yoruyordu fakat kanında avcıların zehri olduğu gerçeğini öğrenirse bize karşı gelebilir ve kanındaki zehre karşı koyamayıp beni öldürebilirdi. Bunun için çok uğraşmasına da gerek kalmazdı. Yalnızca bizim dilimizi öğrenip birkaç fısıltıyı söylese işim biterdi.
Ders yine tarihti ve ön sıramda geçen haftadaki gibi Drew oturuyordu. Her bir hareketinde tetikte olsam da Arve’nin sözleri kafamı karıştırıyordu. Ya ben gerçekten fazla kuruntu yapıyorsam ve boş yere endişe ediyorsam? Boşu boşuna telaşa gerek yoktu.
"Sorusu olan?" Dedi tahtaya yazdığı tarihi olayları açıklamaya çalışan tarih öğretmenimiz bay Robert. Önümde oturan Drew elini kaldırdığında iç çekti.
"Neden şaşırmıyorum Drew?" İçten ve mahcup bir tavırla gülümseyerek ayağı kalktıktan sonra sordu.
"Aslında, ben geçen hafta yaşanan olayı kanıtlamaya çalışacaktım. Atalarımdan kalan bir günlükle." Adam başını yukarı aşağı salladı.
"Pekala, bu dersi efsaneleri tartışarak geçirmek istiyorsun. Bana uyar. Getir kanıtlarını." Drew çantasını karıştırıp eski püskü bir defter çıkarttı, bir de madalyon. Ve o an avcıların günlüğünün birini daha gördüm. Typhon simgesi olan madalyon ve günlüğün üzerindeki kilit aynıydı. Eğer kalbimin sakin ritmi bozulabilseydi, şu an on katına çıkmış olmalıydı. Madalyonu bana uzatıp içten ve meraklı bir ses tonuyla sordu.
"Birkaç saniyeliğine tutabilir misin Lorena?" Biliyordu. O bir avcıydı ve beni biliyordu. Yüzümdeki ifadenin kaygıya dönememi için uğraşarak ellerimi birbirine sürttüm.
"Özür dilerim Drew, eski eşyalara dokunamıyorum. Tik gibi bir şey. Toz beni sinirlendiriyor." Kuşku, merak ve sahte bir neşeyle başıyla onayladıktan sonra sıranın üstüne koyup günlüğü ve tılsımı alıp bay Robert'in yanına, sınıfın ortasına ilerledi. Elindeki günlüğün üstüne tılsımı yerleştirip açılmasını sağladı ve tılsımı cebine koydu. Defter açıldığında güneş ışığının yansıdığı yerlerde ufak toz zerreleri süzülürken bay Robert kaşlarını çattı.
"Ne dilinde yazılmış?" Drew defteri sınıfa çevirirken gözleri yavaşça üzerimde gezindi.
"Mediocris dilinde." Defter çevrildiği an, çıkan resim şoka girmeme neden olmuştu. Elle çizilmiş bir resim olsa da olabildiğince bana benzetilmişti. Eski püskü kısa bir elbise, yine belimden aşağı dökülen saçlar, büyük gözler, çentik şeklindeki kulaklar. Tek farkım ellerimde kan olduğunu düşündüğüm sıvılarla bir insanın karnını deşerken resmedilmiştim. Tepede bir dolunay vardı ve oldukça vahşi görünüyordum. O günü hatırlıyordum.
Bin sekiz yüz altmış üç yılının haziran ayıydı ve ben, dünyaya ikinci kez geliyordum. Sadece yirmi üç yaşındaydım ve insanlara, onların geleneklerine tavırlarına yabancıydım. Avcılar geçen sene, bu aylarda yeminlerini etmişlerdi ve her yer yüzüne çıkışımızda bizi öldürmek için müthiş bir istek duyuyorlardı. Şansımız yoktu. Ya ölecektik, ya da öldürecektik. Herkes benden daha deneyimli ve mantıklı olmasına rağmen onlardan korkuyordu ve kaçmak için yer altına girecekleri bir yer arıyorlardı. Bense, tamamıyla deli cesareti içindeydim ve peşimde olan bir avcıyı, o beni öldürmeden öldürmek zorundaydım. Sadece o benim peşimdeydi çünkü diğerleri, beni korumak için gelmiş olan habercilerin yanındaydı. Zor durumda kalınca ne yapacağımızı öğrenmiştik. En kolay ölüm şekli avcıların karnını deşmekti. Ben de yaptım. Yapabileceğim en vahşice şeyi yapıp peşimdeki, orta yaşlardaki avcını karnını eldivenli ellerimle deştim ve onu öldürdüm. Onunla birlikte ailesini de yalnız bırakacağımı düşünmeden karnını deştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)
FantastikTek gecede hayatları değişen dört insan, bir elf benzeri yaratık. Kim derdi kampa gittiklerinde yerin altından çıplak bir kız çıkacağını? ******************* "Eğer bağırıp çığlık çığlığa kaçmayacaksanız bir şey soracağım" Zombiler gerçek mi olmuştu...