Bölüm 12- BALO

75 8 1
                                    

insanların balo olduğu zaman neden çok heyecanlandıklarına hiçbir zaman anlam verememiştim. kim bilir? belki de ortaçağ da iki haftada bir balo olduğundandı ama onca davete katılmış olmama rağmen, şimdi heyecanlıydım ve insanların neden bu kadar heyecanlandığını anlayabiliyordum.

kendi görünüşüm için değildi bu heyecanım. blaise in ne giydiğini görmek içindi. bu duygulara hiç alışık değildim. her zaman dengeli ve orantılı olan hareketlerim bile karışmış, elim ayağım birbirine dolanmıştı. hatta hareketlerim öyle bocalamıştı ki... elbisenin üstüne giydiğim korsenin küçük düğmelerini bile bağlayamıyordum. 

lizet teyzem yüzünde bir gülümsemeyle odama girdi ve daha tamamlanmamış görünümümü baştan başa süzdü. ellerini birbirine sürtüp mırıldandı.

"birileri heyecanlı" her ne kadar itiraz edecek olsam da duygularımı hissediyordu ve bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. yanıma gelip arkama geçti ve düğmeleri bağlamaya başladı.

"heyecanlı değilim. sadece merak ediyorum" kıkırdadı.

"bu bile seni davet eden o yakışıklıya artı puan kazandırıyor" kaşlarımı çatıp çemkirdim.

"hayır. o benim arkadaşım" 

"şimdilik" ofladım.

"teyze. ben bir insanı sevmek gibi büyük bir hata yapmam" 

"görürüz ufaklık" sonra arkamdan çekildi ve aynalı dolabımdaki görüntüme baktım. harika görünüyordum. elbisem siyahtı ve belimden aşağısı fazla olmasa da kabarıktı. korse siyah satendi ve diğer elbiselerden farkı vardı. belden yukarısı saten bir kumaş değildi. transparan bir tüldü. kolları ince askı yerine kabarık bir şekilde tülle geliyordu ve ellerimin bileklerinde ince bir lastikle sıkı bir şekilde bitiyordu. korse diğerleri gibi değildi, üstüm transparan olduğu için göğsümün üstünde, kare yaka şeklinde bitiyordu ve korsenin üstünde az çok belli olan siyah dantel vardı. sırtımdaysa korse nin bitiminden sonra tül yoktu ve kürekkemiklerimin büyük bir kısmı dekolteyle açıktaydı. tarlatanın üstündeki kumaş, ortalama yedi katlıydı ve bu daha fazla kabarık olmasını sağlıyordu. bunu giyerek çok büyük bir risk almıştım çünkü tenimin parıltısı çok daha belli oluyordu. saçlarım kalın dalgalarla belime dökülüyordu ve gri-sarı ışıltısı daha çok belliydi. kulaklarımın hemen üstünden iki ince parçayı başımın arkasında birleştirmiş olsam da kulaklarım görünmüyordu. ellerimde blaise in elimi tutacağını var sayarak, onun eldiven giymesinin tuhaf kaçacağını düşündüğüm için giydiğim beyaz, bileğimde biten dantel eldivenler vardı. ayağımdaysa siyah, deri ipli sandaletler. zaten görünmediği için pek sorun yoktu. şansımıza ıssaquah ın değişken havası bu gün daha ılıktı. hoş, olmasa da kimsenin umurunda değildi bu...

"minik papatyam, harika görünüyorsun" dedi lizet teyzem beni baştan aşağı süzerken. sonra elini cebine atıp küçük bir kutu çıkarttı ve açtığında zarif bir kolye gözüktü. ucunda tek bir barok inci olan, geri kalanı beyaz zincirden ibaret çok güzel bir kolyeydi. yavaşça boynuma taktığında daha da güzel göründüğünü fark ettim. 

"teşekkür ederim" içten bir şekilde gülümsedi. kapının çaldığını duyduğumuzda ellerini omuzlarıma koydu.

"koş bekletme onu" bu sözleri heyecanımın daha da katlanmasına neden olurken merdivenlere koşar adımlarla ilerledim. arkamdan kahkahalarla güldüğünü duysam da pek umursamadım. iki sene boyunca bunlarla yürüdüğüm için nasıl gezeceğimi biliyordum. elbisenin önünü toparlamaya çalışarak merdivenlerden indim ve kapının önüne geldiğimde istemsizce üstümü silkeledim. saçma heyecanımı göz ardı ederken düşünmeden bir anda kapıyı açtım. blaise karşımdaydı. bu zamana kadar eşofman ve okul forması haricinde başka bir şeyle görmediğim blaise, şimdi üzerine dikilmiş gibi gözüken bir takımla karşımdaydı. sadece bizeydi herhalde ortaçağ çünkü ortaçağda kimse öyle giyinmezdi. yine de, şu an bunu sorun etmeyecektim. üzerine yapışmak üzere olan beyaz gömleğinin üstten iki düğmesi açıktı ve siyah pantolonuyla takım olan ceketi elinde tutuyordu.

TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin