dün Abby e olanları açıkladıktan sonra bana soracağı tüm soruları bir anda sormuş ve bilip bilmediğimi düşünmeden cevap beklemişti. bilmediğim sorulardaysa neredeyse sinir krizi geçirecek noktaya gelene kadar bana hakaret etmiş ve içindeki tüm öfkeyi kusmuştu. onu sakinleştirmeye çalışmamıştım. çünkü biliyordum, eğer bana karşı bir gram öfke bile kalırsa içinde, zehir kanına karıştığı an beni öldürmek için elinden geleni yapardı. blake, blaise ve cason onu susturup sakinleştirmeye çalışsa da ben hepsini susturup sinirlenmemeye çalışarak onun hakaretlerini dinlemiştim. bizim türümüze sövüp fazla müstehcen kelimeler kullanarak ezmişti. insan aklını anlamıyordum. müstehcen kelimeler ne ara küfür olmuştu?
nehrin kenarındaki iskeleye oturmuştum yine. hava kapalıydı ve yağmur yağmak üzereydi. bense elimde olanları yazdığım bir şişeyle arve nin çağrıma yanıt vermesini umud ederek çöktüğüm dizlerimde elimi suya yavaşça daldırmıştım. arve panikli konuşursam bana yanıt vermez, aksine gelmezdi çünkü benim kuruntu yaptığıma inanıyordu. sabahın ilk ışıkları tepedeydi.
"arve" diye fısıldadım pürüzsüz ses tonumla ve parmaklarımı suda kıpırdattım. "arve. gel, önemli haberlerim var" teyzeme abayı yakmış durumdaydı ve umutsuz bir şekilde seviyordu onu. teyzem de onun sevgisinin farkındaydı ve onunla oynamayı seviyordu. "lizet teyzem geldi. eğer gelirsen seni onunla konuşturabilirim. gelmezsen yemin ederim seni sevmeyi bırakıp-" sözüm ne zaman geldiğini anlayamadığım Drew tarafından kesildi.
"lorena. neyle konuşuyorsun" ne söyleyeceğimi kara kara düşünürken sudan çıkan gölgeyi fark ettim. ve o yanıma gelmesin diye hızla kafasından tekrar suya bastırdım. şaşkınlıkla gözleri ardına kadar açılsa da itaat edip geri battı.
"şey... ben... hiçbir şeyle" dedim neşeli olmaya çalışarak ve ona baktım. saç dipleri nemliydi ve bu havaya rağmen üzerinde kısa kollu bir tişört, siyah bir eşofman altı vardı.
"gerçekten mi? ben de bir şeyle konuştuğunu sanmıştım" sonra birkaç adım atarak yanıma yaklaştı ve şişeye baktı. üstünde kraliyet damgası olan şişeye koymadığım için tebrik ettim kendimi.
"hayır. hayır neyle konuşacağım ki? nehrin ortası yani" başıyla onaylayıp sahte bir şekilde gülümsedi ve şişeyi işaret etti.
"peki, o nedir?" kaşlarımı çatıp sahte bir şaşkınlıkla sordum.
"bu mu? ha bu şey... gelecek nesillere yeni bir mesaj olarak düşün. hani filmlerde yaparlar ya. cam şişenin içine bir not koyarlar ve tıpasını takın denize atarlar. yıllar sonra da birisi bulup açar o notu. öyle yani önemli bir şey değil" şişeyi eline alıp evirip çevirirken kaşlarını çattı.
"pek dayanıklı bir şeye benzemiyor. daha kalın bir camı olan şişeye koymanı tavsiye ederdim" yanıma çöküp bağdaş kurdu ve esen rüzgarın kulaklarımı açığa çıkartmaması için dua ettim. "pekala içinde ne yazıyor" açıp okumaya kalkarsa o dili bildiğimi öğrendirdi. elinden kapıp kucağıma koydum.
"geleceğe not işte ne beklersin" dedim neşeyle gülümseyerek. benim gibi genişçe gülümseyerek kıpırdandı ve gözleri üstümde dolaştı. elini tereddüt etmeden saçıma değdirip hafif dalgasını parmağına doladı. saçıma dokunduğunda bir şey değişmiyordu ama asıl amacını göremeyecek kadar kör değildim. derin bir nefes aldı.
"saçların çok güzel" hızla ayağı kalkıp kaçarsam anlardı. ama hiçbir şey yapmadan da beklersem kulaklarımı görmesi an meselesiydi. ben de yapacağım en akıllıca hareketi yapıp on altı yaşında şımarık bir kızın yapabileceği en doğal şeyi yaptım. utangaç bir tavırla bakışlarımı kaçırıp başımı hafifçe öne eğdim ve ellerimle oynamaya başladım. ne kadar da saçma şeyler yapıyordum böyle! lizet görse katıla katıla gülerdi. bir de arve.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)
FantasíaTek gecede hayatları değişen dört insan, bir elf benzeri yaratık. Kim derdi kampa gittiklerinde yerin altından çıplak bir kız çıkacağını? ******************* "Eğer bağırıp çığlık çığlığa kaçmayacaksanız bir şey soracağım" Zombiler gerçek mi olmuştu...