5 'Kopamıyorum senden'

513 55 59
                                    




Medyanın bölümle alakası yok ama stream dynamite

İçime sinen bol taekook'lu bir bölüm oldu, umarım sizde beğenerek okursunuz ve bana bunu yorumlarda belirtirsiniz evet bolca yorum istiyorum :(

Duvarıma falan istediğiniz an istediğiniz şeyi yazabilirsiniz sohbet ederiz, ilerleyen zamanlarda instagram hesabımda canlı yayın açarım ficler hakkında konuşuruz kaynaşırız falan skjndhsbds

Fazla uzatmadan bölüme geçelim dimi? Hadi geçelim

Parmak uçlarınızdan öpüyorum

Okuyan gözlerinize sağlık

SİZİ SEVİYORUM


***


Aynanın karşısında son kez üstümü düzeltmiş, çekmecedeki silahımı da belime yerleştirip çıkmıştım odadan. Taehyung Mark'ı bulduğuna dair telefon açtıktan sonra, yanıma gelmesini söylemiştim. O da söylediğimi tekrar etmeme izin vermeden, yarım saat içerisinde Jk'de olmuştu.

Söylediğine göre Mark açığa çıktıktan sonra kaçmaya çalışmış fakat başarı olamamış ve havaalanında yakalanmıştı. Taehyung'un her yerde bir şekilde tanıdıkları vardı. Mark'ı bu kadar kısa sürede bulmuş olmasına pek şaşırmamıştım. Çünkü zaten Mark'ın ihanetini öğrendiği an her yere çoktan haber vermiş, en kısa sürede bizzat kendisine teslim etmelerini söylemişti.

Şimdiyse söylediğine göre Mark'ı bir depoya götürmüş ve kendisi gelene kadar hiçbir şekilde bir zarar vermemeleri konusunda uyarmıştı.

Adımlarım Taehyung'un arabasına doğru gitmeye başladığı anda, kısa bir süre sonra görüş açıma girmiş olmasıyla gülümsemiştim. O ise beni görmeyecek kadar dalgındı. Elindekini sigarasını uzun ince parmakları arasında tutuyor, hızlı hızlı bir kaç nefes çekip sesli bir şekilde dışarıya üflüyordu.

Kalçası kaputa yaslı, başı öne eğik bir şekilde duruyordu. Öyle ki kendi kendine fısıltı şeklinde mırıltılar çıkarıyor, başını aşağı yukarı sallıyordu. Ne düşündüğünü bilmiyordum fakat üzgün olduğunu görüyordum. Canımı yakıyordu bu ifadesi, çökmüş omuzları.

Kim Taehyung bensiz çok yıpranmıştı. Bu aşikardı.

Son bir kaç gündür sık sık karşılaştığımız için artık daha emindim. Yalnızca acı çeken ben değildim, o da en az benim kadar acı çekmişti. Kırdığı kadar kırılmıştı. Ve tabii hala en az onu sevdiğim kadar beni seviyordu. Fakat olmuyordu bazı şeyler, silemiyordum aklımdan beni terk edip gitmesini. Kendi içimde defalarca kez unutmaya çalışmıştım ben, geri döndüğü an affedeceğim diye kendime defalarca tekrarlamıştım. Fakat şimdi, olmuyordu. Onu karşımda gördüğüm an yapacaklarımın hiçbirini yapmamış, ona sarılmamıştım. Aşmam gereken, aşmamız gereken iki senemiz vardı.

Ayrı ayrı geçirdiğimiz iki sene.

Orada olduğumu sonunda fark etmiş olacak ki, yere eğik olan başının ardından gözlerime bakmaya başlamış, tebessüm etmişti. O kısa tebessüm bile anında kan akışımı hızlandırırken, o görmemesine rağmen yutkundum. Bir gülüşüne, kırık bir gülüşüne tav olmuştum yine, yeniden.

Ağır adımlarla yanına doğru gitmeye başladığım anda, kalçasını yasladığı kaputtan uzaklamış bana doğru ufak adımlar atmaya başlamıştı. Aramızda kısa bir mesafe kaldığı an ikimizde duraksamış ve birbirimize bakmaya başlamıştık. Söylemek istediğimiz bir çok şey vardı elbette. Fakat biz yine susmayı denemiştik, yalnızca gözlerimizle konuşmaya devam etmiştik.

SURRENDER•||•TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin