Bu sefer erken geldim :)Fazla bekletmek istemedim ve biraz da moralim bozuk olunca kendimi buraya attım. Yazmaya başladığım anda bir baktım ki bölümün yarısından fazlasını tamamlamışım. O zaman çokta bekletmeden erkenden bölüm atayım dedim, hemde aklınızda olan soru işaretleri dağılsın.
İlk bölümden sonra çok kafa karışıklığı yaşadınız muhtemelen, haklısınız da. Çünkü çok önü açık olan konular vardı, bu bölüm toparlamaya başlıyoruz.
Unutmamanız gereken tek şey, Jungkook ve Taehyung'un birbirine hala aşık olduğu. Evet Jungkook Taehyung'dan nefret ediyor fakat çokça da aşık. Onun kızgınlığı yalnızca sevdiği adamın bir anda onu terk edip gitmesiydi. Bu yüzden kolay kolay affedecek gibi durmuyor, aksine baya süründürecek asdsfhkjchcfh
Buna da açıklık getirdiğimize göre, bolca yorumlarınızı bekliyorum. Yorumlarınızı okumak çok eğlenceli oluyor :)
Okuyan gözlerinize sağlık
Parmak uçlarınızdan öpüyorum
SİZİ SEVİYORUM
***
Hayatımı kendi içimde iki döneme ayırmıştım. Kim Taehyung'dan önceki hayatım, Kim Taehyung'dan sonraki hayatım. Neden böyle bir şey yapmıştım? Cevabı oldukça basitti. Çünkü ondan önceki hayatım ve ondan sonraki hayatım oldukça farklıydı. Taehyung'dan önceki hayatımda, kendi halimde takılan yalnızca okuluna ağırlık veren bir bireyken, Taehyung'dan sonraki hayatımda, çevresinde silahlı adamlar bulunan, belindeki silahını asla çıkarmayan bir bireydim.
Bu oldukça iki zıt karakterim, psikolojimi de ters şekilde etkiliyordu. Mesela kahkaha atarak adam vurabiliyordum veya ağlayarak komedi filmi izleyebiliyordum. Mesela artık hiçbir şeyden kolay kolay korkmuyordum. Ölmekten bile. Çünkü hayatımda kaybedecek tek bir şeyim kalmamıştı. Babamı bir sene önce kaybetmiştim, annemi hatırlayamayacağım kadar küçük yaşta. Bana kalan bir tek Taehyung vardı, onuda uzun zaman önce kaybetmiştim. Yaşamanın pek bir anlamı olmadığını düşündüğüm bir döneme girmiştim bir anda.
Özellikle Taehyung'dan sonra, hayatım buhran dönemine girmişti. Durduğum yerden tek bir adım atamıyordum. Atacak gücü kendimde bulamıyordum. Dizlerim kanıyordu. Koşmak istiyordum ama dizlerim kanıyordu işte. Koşamıyordum. İçimdeki ateşi bir süre kendimde söndürürken, bir süre sonra çevremde söndürmeye başlamıştım. İlklerde kendime zarar verirken, çokça alkol ve sigara tüketirken daha doğrusu, bir süre sonra yanımdaki hatta çevremdeki bütün insanlara zarar vermeye başlamıştım. Garsonlardan birisi yere yanlışlıkla bardak düşürdü diye, azarlayıp işten atardım mesela. Veya kendisinin çıkmasını sağlayacak kadar azarlardım. Belli dönemlerde bu fiziki zarar verme aşamasına geçmişti. Ummadık anda kavga çıkarır, hırsımı alana kadar karşımdaki adamı döverdim. Belki acırsam ki bu çok zordu, ancak o zaman bırakırdım. Daha ilk yumrukta gözümün önüne Taehyung gelir ve sanki vurduğum adam oymuşcasına sert vururdum. Sonrası karakol, bir kaç evrak işleri ve Yoongi'nin ağız dolusu ettiği küfürler...
Böyle böyle geçirdiğim bir sene sonunda, tamam demiştim kendime. 'Tamam artık Jungkook, kendine gelme vaktin geldi. Acilen toparlan ya da at kendini uçurumdan aşağı. Kararını sen ver, toparlanmak mı istiyorsun? Kendini uçurumdan mı atmak?' İşte o an, çok kısa bir an düşündüm. Cebimdeki paketten son dal sigaramı yakarken, o soğuk uçurumun kenarında kendime geldim. 'Yaşayacağım.' Dedim, 'Yaşayıp, beni nefessiz bırakan adamı bulup nefesini keseceğim. Bana çektirdiği bütün acıların bedelini ödeteceğim. Sonra buradan atacağım kendimi.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SURRENDER•||•TAEKOOK
FanfictionKalmana ihtiyacım vardı ama sürüklenip gitmene izin verdim...