Tae kaçtığından beri, Jungkook her zaman bir şekilde birbirlerine rastlarlarsa ne söyleyeceğini düşünürdü. "Seni özledim" veya "Hangi cehennemdeydin?!" diyerek ona bir sarılma, öpücük ve muhtemelen poposuna bir tekme verirdi.
Ama şimdi, Tae ona bir seçenek sunmuyordu: Bir an kurumuş dudakları acı bir gülümsemeye dönüşüyor, muhteşem gözleri Jungkook'a şefkatle bakıyordu. Tae'nin yüzünde tıpkı kendilerini dünyadan soyutladıkları, bir yabancının çatısında ya da sahilde oğlanlar, şanssız Omegalar ve boktan ebeveynleri hakkında konuşurkenki günlerdekine benzer bir ifade vardı.
Bir sonraki an, Omeganın gözleri çatıya doğru kaymış ve battaniye ise kollarından sıyrılıvermişti.
Bebeğin dudakları olan bitenden habersiz neşeli bir şekilde esnerken 'o' şeklini aldı. Jungkook'un kasları gerilmişti; nefesi kesiliyor, adrenalin yüreğini tekmeliyordu. Bebeği koru, bebeği koru, BEBEĞİ KORU-
İçgüdüleri tüm vücudunu ele geçirirken bacakları düşen battaniye için hareket etmiş ve kolları yavaşça Tae'nin gevşemiş tutuşundan bebeği çalıp göğsüne sarmıştı. Jungkook kucağındaki miniğe yakından baktığında saçında pembe bir fiyonk ve dudağının altında minik bir güzellik lekesi olduğunu gördü.
"Mmh..." Tae titreyerek inlemişti.
Jungkook burnunu bebeğin kokusunun en yoğun olduğu yerlere yani başına, boynuna ve yumuşak göbeğine doğru sürttüğünde bebeğin göz kapakları titredi. Sıcak, meyvemsi deniz kokusu nemli cildinin üzerinde geziniyordu. "İyi misin?" diye fısıldadı, minik bebek kıkırdadığında gülümsemişti.
Tae dizleri titrerken Jungkook'un adını söyledi ama Omega onu dinlemiyordu.
Bebeğin kafasına yaptığı koruyucu yalamalar onun gülümsemesine, tombul yanaklarının kırışmasına ve gözlerinin heyecanla parlamasına neden olmuştu. Sulu, kakao kahverengisi gözleri Jungkook'tan hasta babasına doğru kaydığında küçük ağzı anında titreyen bir çizgiye dönüştü.
"Gülümse, bebeğim." dedi Jungkook burnunu öperek. "Ben buradayım."
Tae ayakları üzerinde sallanıyor, kahküllerini gözlerinden iterken elleri titriyordu.
"Ba-ba-ba-ba" Battaniyedeki bebek babasını işaret ederek ağlamaya başladı.
Cevap yoktu.
Jungkook nihayet bakışlarını bebekten arkadaşına çevirdiğinde büyü bozuldu. Bebek, Tae'nin beyazlaşan dudaklarını işaret ediyordu.
"Oh hayır, oh hayır-"
Jungkook, Jimin'e endişelerini dile getirmeden önce -bunca zamandır konuştuklarını duymamış mıydı, hangi cehennemdeydi- Tae'nin gözleri geriye yuvarlandı ve vücudu Jungkook'un yanına bir tuğla duvar gibi yıkıldı.
"Kahretsin!" Jungkook ikisi de sarsılırken bağırdı. Herkesi yuvarlanmaktan kurtarmak, bebeği düşürmemeye çalışmak ve Tae'nin sert zemine düşmesini engellemek için her şeyini vermesi gerekmişti. "Tae," Jungkook, tırnakları omzuna saplanırken konuştu. "Bana bak."
"-zgünüm," diye fısıldadı Omega boynuna doğru, nefesi hızlı ve ekşiydi. "Sadece yorgunum. Sikeyim, çok yorgunum."
Başını bebekten uzaklaştıran Jungkook "JIMIN, YARDIMINA İHTİYACIM VAR!" diye bağırdı. Dikleşmiş kulaklarıyla duş başlığının tanıdık fıskiye sesini duyduğuna yemin edebilirdi. Kalbi anında çarpmaya başladı. Eğer Jimin vücudundaki seks izlerinden arınmaya başladıysa hiçbir şey duymazdı.
"Melody." Tae, bebeğine bakarak kirli işaret parmağıyla yanağına dokundu. "Ağlama, bebeğim."
Melody, sıkıntılı bir şekilde sızlandı.
![](https://img.wattpad.com/cover/240701944-288-k600283.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry | jikook [türkçe] ✓
Fanfiction"Jimin ve Jungkook, bilinmeyen bir kaderle birbirlerine bağlanmış ve komşu olarak yetişmişlerdi. Ve büyüdüklerinde ise, her ilişki gibi, onlarınki de kaçınılmaz bir şekilde değişmişti." uyarı: Bu hikayede argo, cinsel içerik ve uyuşturucudan bahsedi...