4.1

1.5K 153 54
                                    

Kerem'den

Asya evine girdikten sonra yavaş adımlarla durağa doğru yürümeye başlamıştım. Cebimden telefonu çıkarıp Yiğit'in numarasını aramıştım.

"Kim ölüyor?" diye açtı telefonu.

"Kimsenin öldüğü yok, okula neden gelmedin onu sormak için aradım."

"Hee, ne bileyim sen hep mesaj yazarsın. Aramana alışık değilim." derken konuyu değiştirmek ister gibi konuşuyordu.

"Defne'den mi kaçıyorsun?" dediğimde derin bir nefes verdiğini duymuştum.

"Evet, en son ona her şeyi açıklamıştım ve aramızın iyi olacağını düşünmüştüm ama... Kerem öyle bakıyor ki dayanamıyorum. Onu reddetmek en son yapmak istediğim şey ve o bana öyle bakarken ondan uzak kalamıyorum. Canım yanıyor."

Sesi titriyordu ve her an ağlayacak gibi konuşuyordu, benim konuşmamı beklemeden bir şeylet söylemeye devam etti.

"Beni gördüğü an gözleri doluyor ve bakışlarını kaçırıyor. Onu böyle görmeye dayanamıyorum. Bu hâlde olmamızın suçlusu benmişim gibi hissediyorum ve bu suçluluk duygusundan nefret ediyorum."

"Senin hiçbir suçun yok Yiğit, ikinizin de üzüleceğini düşündüğün bir ilişkiye tekrar başlamak istemedin hepsi bu." dediğimde sessiz kalmıştı.

"Ya üzülmezsek, mutlu olursak diye düşünüyorsun değil mi?" dedim onun sessizliğine karşılık olarak.

İkilemler... hayatı daha da zorlaştırıyordu. Birkaç şıkkın arasından doğru olanı bulmak zorundaydın ve eğer yanlış olanı seçersen üzülecektin. Doğru olanı bulmaktan başka bir çaremiz yoktu.

Günlerdir bu ikilemi yaşıyordum, Asya'nın duygularını anlamak için soru sorduğu kesindi ama bu duyguları cidden bana karşı mıydı? Bu olasılık sürekli beynimin içindeydi ve doğru olmasını istiyordum.

Davranışları bana karşı cidden çok değişmişti bunun farkındaydım ama ya onun davranışlarını yanlış anlayan bensem? Sadece öyle olmasını istediğim için öyle olduğunu düşünmek istiyordum.

Diğer bir yandan Koray ile sürekli birbirlerine bakıp duruyorlardı, açık açık Asya'ya soramıyor olmamla birlikte aklımın köşesinde hep bir şüphe vardı.

Ne yapacağımı bilmiyordum, Asya'ya direkt olarak kime karşı duygular beslediğini sorsam bile bunu söyleyemezdi. Özellikle söylediği kişi ben olursam inanmayacağıma emin olmalıydı.

Haklıydı, inanması zor gelirdi.

"Sence bize bir şans vermeli miyim? Böyle ayrı ayrı zaten üzülüyoruz, verdiğim karar üzülmememiz içindi. Hiçbir işe yaradığı yok."

"O zaman şimdi Defne'yi arıyorsun ve onunla bir yerde buluşup bunu konuşuyorsun." dediğimde daha fazla düşünüp kararını değiştirmemesi için telefonu yüzüne kapatmıştım.

Telefonu cebime koyup yola bakarak yürümeye devam ettim.

Kalbimin sıkıştığını hissediyordum, ağlama isteğim beni rahat bırakmıyor, sürekli gözlerim doluyordu. Belirsizlik beni yavaş yavaş öldürüyordu.

Bakışlarım elimdeki şemsiyeye kaydı, ardından da beynimin içinde Asya'nın birkaç dakika önce söylediği efsane yankılandı.

'Bu japon efsanesine göre eğer yağmur yağarken şemsiyesi olmayan bir kıza bir erkek şemsiye tutarsa kaderleri sonsuza kadar bağlanırmış.'

Kendi tarzıyla benden hoşlandığını söylemeye mi çalışmıştı? Ondan normal bir şekilde 'senden hoşlanıyorum' kelimelerini duymak oldukça imkansız gibi geliyordu.

Eğer Asya benden hoşlanıyorsa, Koray ile aralarında ne dönüyordu tam olarak?

Ay tutuldu | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin