Bölüm 5: Gizemli Anlaşma

12 2 0
                                    

Yabancı kadın ben daha ağzımı açamadan aralıksız konuşmaya başladı.

"Nuşabe Hanım, dün şirketimizle yaptığınız anlaşma başarıyla yürürlüğe girmiş bulunmakta. 5 Haziran, saat 23,35'te sitemize gelen bildirim bize ulaşmış, dileğiniz başarıyla onaylanmış ve uygulanmıştır. Hayatınızdan verdiğiniz bir ay karşılığında kar yağdırılmıştır. Durum tamamen istediğiniz gibi gerçekleştirildi, ama görüyorum ki çok endişelisiniz. Bir sorun mu var?"

Bu resmiyet karşısında kala kalmıştım. Ne tür bir şaka bu kadar ciddiye bindirilirdi ki? Komik bile değildi! Sadece sinir bozucuydu ve ben bunun hemen sona ermesini istiyordum. Sinirlenip kaşlarımı çatarken "Bırakın zırvayı. Buraya oyun oynamak için gelmedim. Bu nasıl bir şakaysa hemen son bulmasını istiyorum. Şaka kaldıracak durumda falan değilim!" dedim.

Kadın, her sözümü dikkatlice ve rahatsız edici, ifadesiz bir yüzle dinledi. Aslında şimdi fark etmiştim de ne zamandır göz kırpmıyordu? Masanın üzerinde tek başına bekleyen dosyayı eline aldı ve bana uzattı. Bana ben dosyanın kapağını henüz açmışken açıkladı:

"Şuana kadar yapılanlar kesinlikle bir şaka değildir. Siz bizden bir bedel karşılığında bir istekte bulundunuz ve biz de dileğinizi gerçekleştirdik. Hepsi açık ve net."

Dosyayı karıştırırken benimle ilgili tüm bilgilerin olduğu kağıtlarla yüzyüze gelmek tüylerimi diken diken etmişti. Göz şirketinin byük logosunun altında kelimeler dizilmişti. Tüm bilgilerim bu dosyadaydı: Annemin, babamın ve kardeşimin isimleri, yaşları; doğum günüm, nerede yaşadığım, hangi okullarda eğitim gördüğüm, en sevdiğim ve en nefret ettiğim şeylerin madde madde sıralanışı... Kısaca benim hakkımdaki her şey önümdeydi, fakat en ürkütücü kısmı sonda yer alan yazılardı:

"...Göz şirketiyle yaptığınız anlaşma gerçekleştirilmiştir.
Eski ölüm tarihiniz: 14 Ağustos
Yeni ölüm tarihiniz:14 Temmuz
Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz."

Bu aşırı derece korkutucuydu. Dosyayı sertçe kapatıp masaya fırlattım. Bu şaka beni çileden çıkarmıştı, sona ermeliydi. Sinirle ayağa kalkıp kadına bağırdım:

"Yeter! Bu hiç komik değil. Derhal bu saçmalığa son verin, yoksa polisi arayacağım!"

Kadın sesizce ve sakince ayağa kalktı. Arkamda durup beni omuzlarımdan aşağı itti. Şaşırtıcı derecede güçlü olduğundan ona karşı koyamayıp sandalyeye oturdum. Kadın kulağama yaklaşıp fısıldadı:

"Hala bunun bir şaka olduğunu sanıyorsun. Anlamadın mı henüz? Yaşamak için yalnızca 1 ayın kaldı. Hayatının kısıtlı kalan kısmını da bir dileğe harcadın. Aklını şimdiden toplamanı öneririm. Sonuçta çok az zamanın var."

Ürpertiyle yeniden ayağa kalkacakken ellerimin siyah bir iple bağlandığını gördüm. Bu nasıl gerçek olabilirdi? Onları kim, hangi ara bağlamıştı? Hala omuzlarımda olan kadını ellerine baktığımda çığlığı bastım. Onun elleri... Simsiyahtılar! Çirkin uzun tırnakları vücuduma dokunuyordu! Omuzlarımdan elini çekip soluma geçti. Onun o korkunç, çirkin yüzünü gördüğümde nefesim kesildi. O bir şeytan olmalıydı. Kırmızı gözleri ruhumun derinliklerine bakıyor gibiydi.

Sandalyeyi kendisine çevirip beni göz hapsinde tuymaya devam ediyordu. İki kocaman kan kırmızısı göz bana bakıyordu. Yırtıcı bir hayvanın gözleri bile bu denli ürkütücü olamazdı. Ondan sakınmaya çalışmam fayda sağlamıyordu. Ellerim ve bacaklarım sımsıkı bağlanmıştı. Bağırmaktan da boğazım yanıyordu. Bana yaklaşıp "Unutma, fazla zamanın yok. Uyanma vakti geldi," dedi itici bir sesle.

Siyah, uzun parmağıyla anlıma bastırdı. Sandalye geriye yaslandı ve arkaya doğru düştüm. Gözlerimi sıkıca kaparken düşüşten en az hasarı almayı umuyordum. Ensemde yıkılırken havanın oluşturduğu soğuğu hissettim.

Uyandım! Salonun kanepesinde gözlerimi açmıştım. Gördüklerimin tamamı her gün gördüğüm abuk subuk kabuslardan biri olduğunu anlamak içime su serpmişti.

Ayağa kalkarken zihnimi toparlamaya çalıştım. Ne olur ne olmaz diye cama gidip dışarıya baktım. Tam da olması gerektiği gibi güneş parlıyordu. Cayır cayır yanan asfaltın üstünde yumurta kırılsa pişerdi. Yumurtayı düşününce karnım guruldadı, camın yanından çekildim ve mutfağa girdim. O can sıkıcı kabusta gördüklerimin aksine mutfak temizdi.

Yemek hazırlamadan önce kardeşimi kontrol ettim. Onu odasında gitarını çalarken buldum. Kapının gıcırtısı yüzünden içeri girdiğimin gayet farkındaydı, ama bana bakmadan gitarını çalmayı sürdürdü. Ona mutfağa gelmesini, birlikte yemek yiyeceğimizi söyledim. Dün yaşanan o kavga hakkında konışşmmak istiyordum. Uzun zamandır konuşmamıştık da.

Beni muhattap almamaya devam ediyordu. Nihayetinde ayağımdaki terliği alıp ona fırlattım. Bacağına çarptığında bağırdı. Abartı bir bağırış olduğu kesindi, çünkü o kadar sert atmamıştım. "Beni duydun," dedikten sonra odasını terk edip mutfağa geçtim.

Buzdolabında baktığımda hiç kahvaltılık kalmadığınnı anımsadım. Gidip bankama yatan o minicik, tek bir kişiyi doyuramayacak olan, 300 lirayı çekip alış veriş yapmalıydım. Uzun bir yürüşe açken çıkmayı planlamıyordum, bu yüzden bu fikri boşverdim ve dolaptan 1 yumurta aldım. Tek yumurta iki insanı doyurmaya yetmezdi, fakat hiç yoktan iyidi.

Kardeşim ağır adımlarla mutfağa gelme zahmetinde bulunmuştu. Elimdeki yumurtayı görünce, "Dün sana alış veriş yapmanı söylemiştim, ancak beni dinlemedin. Şimdi bu yumurtayı paylaşmak zorundayız," dedi imalı bakışlar atarken.

Ona neden bahsettiğini anlamadığımı belli edercesine baktım. Biz dün hiç bu konuda konuşmamıştık ki. En son kavga etmiştik. Merakıma engel olamayıp sordum:

"Ne demek söylemiştin? Biz dün düzgünce konuşmadık bile."

Bana kısa bir süre baktı ve güldü.

"Ne güzel. Alzaymır oldun galiba. Kendine fazla yüklenince bunun olması normal."

Sinirlenip yumurtayı tezgaha koydum ve ona azarlar bir biçimde "Kim yüzünden bu kadar perişan oluyorum sanıyorsun? Senin yüzünden tabii ki! Bir de gülüyorsun," dedim.

Bana boş gözlerle baktı. İç çekti ve önüne döndü, masanın örtüsüyle oynamaya başladı. Ona aldırış etmeden yumurtayı elime aldım. Tavayı çıkardım ve yağladıktan sonra yumurtayı kırdım. Tavayı alıp masaya koydum ve birlikte yumurtayı çabucak yedik. Benimle bir çift laf etmeden odasına döndü ve gitarını çalmaya başladı. Ben de salona döndüm ve televizyonu açtım. Birkaç anlamsız diziyle karşılaşıp onları geçtim. Aşklı meşkli hiçbir şeye tahamülüm yoktu. Almadığım sevginin nasıl olduğunu anlayamazdım ve veremezdim de zaten. Benim şuanda ihtiyacım olan tek şey geçimimi sağlayabilecek olan paraydı. Dizileri es geçtikten sonra karşıma haberler çıktı. Haber izleyecek halim olmadığından ve izlenecek düzgün bir program olmadığından televizyonu kapatmaya karar verdim. Kararımı uygulayamadan telefizyondaki ses kulaklarımı doldurdu:

"...Ankara'daki kar yağışının nedenleri... "

Oy kullanmaktan 🌟 çekinmeyin. Yorumlarınızı 💭, önerilerinizi benimle paylaşın. Sevgilerimle... 🌹✨

1 Dilek HakkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin