0.2

14.2K 524 11
                                    

Hissetmem gereken acıyı hissedemeyince pes edip yumduğum gözlerimi araladım.

Bana yakın olup konuşan adam yerde yatıyordu, kanlar içinde cansız bir şekilde.

Yanında duran iki adam ise silahlarını yere bırakmış ellerini başlarının arkasına yaslamış duruyorlardı. Arkalarındaysa silahlı adamlar vardı.

Bakışlarım yine orta tarafa kaydığında o'nu gördüm. Elinde ki silahı indirmiş ve beline koyup bana yaklaşıyordu.

Gözlerini gözlerime dikmiş herhangi bir duygu ararmış gibi inceliyordu içlerini.

" Ne bu? Şimdi de başka bir oyun mu?" Sadece öfke ve alay dolu bir cümle kurdum onun yaptıklarından sonra.

Kan kaybından kısa süre sonra bayılıp bilincimi kaybedeceğim hatta büyük bir ihtimalle hayatımı, bu aldığım nefesleri kaybedeceğim.

Fakat karşımda o piç olduğu sürece bu olacaklara karşı savaşıp kazanacağım çünkü ben bir savaşcıyım...

" Yaptıklarım için senden özür dilerim. Seni ifşa etmekle büyük aptallık ettim, lütfen. Affet beni" Bir adımlık mesafe bırakarak durdu. Yaptığı şeyden sonra onu af etmemi nasıl bekliyor ki? "Geç kaldın, çoktan listeye girmiş bulunuyorsun. " Listeden bahsedince yüzü botoks yaptırmış gibi gerildi. Az önce botoks mu dedim ben? Evet.

Kesinlikle eğer bu durumdan kurtulursam Marie benden güzel bir ceza alacak.

" Li-liste.. o-olmasın, ceza olur ama liste, hayır. "Listem, benim güzel ve eşsiz Ölüm Listem. O yaptıklarının bedelini ödemeli ve listeye eklenmiş durumda.

" Olmaz, Nick. Kural dışı oynadın, listeye eklendin. " İçleri korku ile dolan kahverengi gözlerini bana merhamet dilenircesine bakıyordu.

" Se-senin hayatını kurtardım! Ben gelmesem o piç seni öldürecekti! " Şimdide bana karşı sesini yükseltmesi yetmezmiş gibi bağırıyor. " Gelsen de gelmesen de öleceğim zaten!" Kalan güç kırıntılarımı ona harcadığıma İnanamıyorum!

Anlamayan korkulu gözlerini yüzümde tutmaya çalıştı, birkaç sokak lambasının cılız ışığıyla karanlıkta aydınlık için savaşan sokakta oluşan sessizliği duyulan adım sesleri bozdu. Sonunda benim yanıma gelmeyi akıl eden adamlarım son hızda önlerinden koşan matt o'nu geçip yanıma ulaştı, kesik nefesleriyle birlikte önce yerde kanlar ile birlikte yatan cesede ve biraz ötem de olan ona kaydı. Soruları es geçip ellerini dizlerine koyup başını yere eğdi ve yorulan kaslarına temiz hava yollayarak dinlendirmeye başladı.

Adamlarım elleri başında ve arkalarında kafalarına silah dayanmış bordo kravatlı adamları aldılar, ne ara getirdikleri bilmediğim araçlara bindiriyorlardı. " Sen iyi misin?" Matt düzenlenen nefesleriyle sordu ama aklıma takılan şey ile sadece sustum boşluğa bakarak.

Bordo....

"Bordoyu bulup getirin bana!" Her renk bir mafyayı temsil eder, mesela mavi renk Thomsonları, kırmızı Richardları, sarı Watsonları, yeşil Clarkları... Bu şekilde hepsi aklımda ve bordo ise McGill soytarısını. Benim rengim ise Kraliçe olarak siyah, tabi bazı istisnalarım var bazı özel kişiler kravat takmaz ve çok azının ilk düğmesi açıktır. Bu bir nevi rütbeydi benim için, bu bir kuraldı.

Bana sadece korkarak bakan Nick'i, bitmek bilmeyen sorular soran Matt'i ve diğer olan şeyleri umursamadan son adımlarımı siyah camları olan siyah jeep'e attım. Kendimi koltuğa nasıl bıraktım bir fikrim yok. "Çabuk eve götürün beni." Deri ceketimin yaramı kapatması için çektiğim fermuarını indirip rahatsız bedenimi biraz olsun rahatlattım.

Kapımı kapatıp şoför koltuğuna geçen Matt emrimi yerine getirip arabayı çalıştırdı ve beni savaş alanı o sokaktan hızla uzaklaştırdı.

İçimde olan kurşunlar, her an sıcak olan bedenimi daha bir fazla yakıyor, cehennem ateşini yayıyordu içimde. Ben alışmıştım bu ateşe, her an girebilir olan kül edici o demir ateşe ama hiçbirinde geçmişi görmedim. Gözümde bir avuç olan o öldürdüğüm caniler aslında ne kadardı? Sayısını merak ediyordum ama ne kadar ölürsem de az kalıyor. Ben bir öldürüyorum on tane çıkıyor, yetmiyordum.

Aldığım nefesler artık canımı yakıyordu, soğuk hava ciğerlerime dolduğu anda ciğerlerim soğuk ile buz tutuyor ama göğsümde ki kurşunlar ateşleriyle buz tutan içimi kavuruyor.

Başımı sola çevirdim, sonunda araba göze tanıdık yerlerden geçip evin önünde durdu. Işte son anların, Bia. Diye fısıldadı iç sesim kendini belli edercesine.

Kapımın açılmasını beklemeden indim araçtan, ama bu beklenmedik ve ani hareketin bir bedeli olduğunu ancak başım dönünce anladım.

Ellerimi sarhoş gibi dönen başıma koydum, bilincim hâlâ yerindeyken eve girmem gerekli eğer dışarıda ölürsem haber hemen duyulur. Dönen başımla gözlerim de onlarla birlikte dönüyor. Beynim emirlerime uymuyor isyan eder gibi bunu kesmiyordu.

Zayıf bir adım attım, gözlerim emir dışında hâlâ dönmeye devam ederken attım bir adım daha. Kimse yardım edemez bana Matt ne kadar yardım etmek istese bile edemez. İlk adımlarımı sersemce atarken diğer adımlarımı daha düzgün attım.

Kapıya ulaşmakla birlikte kendimi kapıya bıraktım. Artık kontrolüm bende değildi, beynimdeydi ve beynim bana artık uyuma vakti geldiğini söylüyordu. Zile bastım hala kontrolüm altında olan elimle, kapı hemen açıldı ve dayanağım olan siyah metal kapı gidince ayakta durmayı başaramadım.

En sonunda beynim beni yenmiş ve bedenimin her hücresinin kontrolünü ele geçirmişti, bana emir vererek sonsuz karanlıkla görüşmem gerek olduğunu söyledi. Göz kapaklarım karanlık için kendini hazırladı ve kapandılar, zar zor duyduğum sesler kesildi ve yerin soğukluğu hissettim, bilincim bedenim sürüklenirken kapandı.

Ama galiba duyduğum son şey büyük acı bir çığlıktı....

Bayan MafyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin