0.9

3.3K 168 17
                                    

Acının bedeninizi yakıp kavurduğu zamanlar olmuştur. Ya da canınızın gerçekten çok yandığını hissettiğiniz zamanlar. Ve belki bu durumlarla bile dik duruşunuzu bozmadan kalmanız gereken zamanlar. Ama hepinizin pes ettiği bir sınır vardır, bende olmayan o sınır.

Şu an ki durum farklıydı. Yaptığım her şey bir rolden ibaret ve bu rolün bir sınırı yok. Bayılmalar, ağlamalar, titremeler, korkmalar, savunmasız kalmak...
Belli bir sınır yok.

Şimdi ise hava kararmış, Güneş yine Ay korkusuna saklanmıştı. Yıldızlar Ay'ın yanında yerlerini almış parlıyordu.

Bir süre önce uyanmış bu zamana kadar sessizce tavanı izlemiştim. Kalkıp Gabriel'e bakmam ve pansuman yapmam gerekiyordu. Rahatsız nefesimi dışarı usulca verdim. Yataktan doğruldum ve bacaklarımı yere sabitleyip kalktım.

Theodor dediğimi gayet iyi yerine getirmiş ve vurmaya çekinmeden vurmuştu, tabi herkesin yaptığı gibi ameliyat yarama dikkat ederek. Kanama gibi bir durum olmamıştı sadece sabah tükürdüğüm bir avuç kan dışında.

Krem rengi parke de ayaklarımı sürüye süreye kapıyı açıp Gabriel'in kalmasını istediğim odaya ilerledim. Koridorda odamın 2 kapı ilerisine giderek koyu gri kapıyı araladım. O da benim birkaç dakika önce yaptığım gibi yapıyordu.

Sırt üstü uzanıp iki eli karnının üstüne bırakmış tavanı izler şekildeydi, gözleri kapalı.

Benliğimi fark etmesi için hafif şekilde boğazımı temizledim. Sessizlik ile kaplı oda da benim ufak mırıltım duyulduğu an da hızla doğruldu. Doğrusu hızla doğrulmaya çalıştı. Belli ki karnına aldığı darbeler benimkilerinden daha ağırdı.

"Iyi misin?" Bayılmadan önce sorduğu gibi yine telaş içeren sesiyle sordu. Hafif şekilde başımla onayladım. "Sen?" Merak ettiğimden değil sadece sormam gerektiğinden sormuştum, cevabı zaten biliyordum. Canı yanıyordu ama onun yaptığı sadece 'iyiyim' demek oldu.

Sakin adımlarla yatağına ilerleyip oturdum. Bacaklarını kendine çekip bağdaş kurarak oturdu ve bana yer açtı. Bende onun gibi yapıp ona döndüm ve bacaklarımı birbirine bağladım. Sağ kaşı ve dudağının sol tarafı patlamış, yaralardan akan kan damlaları bir süre önce akmayı bırakıp oldukları yerlerde kurumuşlardı.

"Bekle." Diyerek yanından kalktım. Odanın içinde ki banyoya gidip her banyoya koydurttuğum yardım çantasını beyaz tezgaha bıraktım. Içinde olan küçük kaseyi çıkartıp içine
musluktan biraz su koydum. Yardım çantasını da alarak banyodan çıktım.

"Gerek yok, sadece ufak bir iki yer." Gerek yok ama bunları yapmak zorundayım.

Yanına önce ki gibi oturdum. Kısa süre de kurumuş kanı temizleyip yaraya mikrop kapmaması için batikon sürdüm. Ben, benim için sıradan olan işlemi yaparken o bütün bu süreçte hareketlerimi izlemiş ve bana bakmıştı.

Yapmam gerekeni yapıp gece siyahı gözlerine baktım. Bakışları dipsiz bir uçurum kadar derin ve tehlikeliydi, ben bu tehlikenin farkında olarak tamamen bilinçli şekilde o derinliklerine bakmaya devam ettim.

Her bakışın da farklı bir duygu dökülüyordu gözlerinden. Dün gece ilk geldiğim andan itibaren çok net bir şekilde belliydi bu. Duygularını saklama ihtiyacı yoktu. Gizlenme gereği görmüyordu.

Benim gözlerim ise duygulardan yoksun ölü maviydi. Gizlemeye çalıştığım duygularım yoktu, ölüydü gözlerim de içim gibi sadece benim oluşturduğum gerçeklikten uzak yapay duygular içeriyordu.

Bu bol bakışma sahnesini aşağıdan gelen gürültü bozdu. Bozulması iyi oldu çünkü bu bakışma sahneleri şimdilik olmaması gereken bir şekilde bitiyordu.

Bayan MafyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin