1.1

3.1K 135 8
                                    

Tozlu ve ıssız yollar. Hatırladığım ve bir süredir neredeyse özlemini çektiğim Kuyu'nun sessiz yolları.

Çoktan Kuyu'ya varmış olarak koridor da ilerliyordum. Odamın kapısını açıp hızlıca masanın üzerinde ki zarfı alıp diğer odaya, o renkli piçin olduğu bölüme geçtim.

Sandalye de bıraktığım gibi baygın halde duruyordu. "Uyandırın." Bıkkınlıkla söylediğim emirimi hemen yerine getirdiler ve renkli piçi uyandırdılar. Bordo artık son demlerini yaşıyor gibi yalvarmaya başladı.

"Ne o-olur... öl-öldür b-beni." Sesini fazlasıyla zorlamış anlaşılan ben yokken. Bol bol çığlık attırmış ona yaptığım ilaç. En zevklisi ölüme yakın olduğunu hissettiğin de attığın çığlıklardır.

"Her şey sırasıyla. Önce şunlara bakmak istersin diye düşündüm." Arkasında duran bir adama elimde ki zarfı uzattım piçe göstermesi için, elimden alıp açtı ve resimleri tek tek Bordo'ya göstermeye başladı. "Oğlunla tanıştım. Senin kanını taşıyor olsa da iyi biri gibi. Beni de çok sevdi."

Fotoğraflar kadar sözlerimde ona acı veriyordu. Şu an eminim hastalığın verdiği acıdan daha fazla acı çekiyordu. Bu yüzünden gayet net bir şekilde okunuyordu.

Ağlamaya başlamıştı bile, "Sen. Sürtük seni, s-seni ben... öl-öldüremesem bile. Oğlum, oğlum seni öldürecek." Gücünü hala bana karşı kullanmaya devam ediyordu ve bunda son derece kararlı gibiydi.

"Tabi ben önce onu öldürmezsem, değil mi?" Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Bir süre hiçbir şey söyleyemedi, sonra yine olanaksız tehditlerini ve hakaretlerini sıralamaya başladı. Onun bu halini zevkle izledim.

Elimi uzatıp zarfı uzatmanın bekledim. Beni bekletmeden kendisi hemen zarfı uzatıp bana geri verdi. Bordo'nun son çığlıklarını da duyduğum zaman adamların onu uyuttuğunu anladım. İlaç uyuduğu zamanlar acı etkisini iki kat arttırdığı için onu uyutmak canını daha fazla yakacaktı.

Odama geri döndüm ve koltuğuna yerleşip Matt'i beklemeye başladım. Araçta ki konuşma daha rahat konuşabileceğimiz bir yere gelene kadar ertelenmişti ve şimdi ona tamamen bahsedecektim. Kapıyı çalıp içeriye girdi ve masanın önünde ki koltuklardan her zaman oturduğu koltuğa geçti.

Hala bana şaşkınca bakan Matt'e olayı açıklamaya devam ettim. "Kural bu; birine aşık olmazsam, yardımcımla evlenirim. Sen aşık olduğumu gördün mü?" İtiraz cümleleri kurmak için ağzını açtı. "Ama... biz, yani sen istemezsen ya da ben?" Omuz silktim. "Pek umurlarında değil, kuralı benim değiştirmek hakkım. İtiraz etme hakkım yok, tabi senin de."

Umutsuzca arkasına yaslandı ve nefes verdi. "Ne kadar vaktimiz var peki?" Yine omuz silktim. "Belli bir zaman yok ama daha geç olamaz, genç anne olmak en iyisi." Bana öyle şaşkın baktı ki tarifi yok, gözleri yerinden fırlasa yeridir. "Biz bir de..? Tanrım!"

"Birine aşık olamaz mısın?" Bunu gerçekten içten soruyordu. "Denerim. İlk önce şu Bordo işi bitmeli, sonra uygun birilerine bakarım."

Sonrasında ise arabaya geçmiştik
Bu defa Theodor şoför koltuğunda, yan tarafında Matt ve arka tarafta da ben oturuyordum. Kuyu'ya gelene kadar akşam olmuştu ve biz dağ evine gidene kadar geceyarısını geçerdi.

Yol boyunca kendimi ağlatmış ve gelen kadar ağlamıştım. Eve geldiğimiz de ise Matt beni eve götürmüş ve kapıyı açıp atmıştı.

İçeriye girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey endişe için etrafta dönüp duran Gabriel'dı. Geldiğim fark etmemişti. "Gabriel." Adını mırıldandığımı duyunca kendine geldi ve beni gördü. Ardından da beni sıcak kolları arasına aldı ve hoş kokusuyla mühürledi.

Bayan MafyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin