0.4

7.6K 326 7
                                    

"Hediyeni getiriyorlar, canım. Gözlerini kapatır mısın? " annemin her zaman yumuşak ve narin sesi yankılandı sessiz kalabalık salonda.

Bugün heyecanlı olmalıymışım çünkü büyükbabam benim için çok özel bir hediye hazırlamış ve onu getirmeye gitmişti. Annemin bana sorduğu soruya cevap olarak sadece büyükannem Beth'e göre bir ölünün ki kadar soğuk olan ellerim ile gözlerimi sakladım bu dünyadan. Omuzlarımı konan ince parmakların kime ait olduğunu biliyordum ve bu yüzden herhangi bir tepki vermemiştim. Duyduğum ayak sesleri ile hediyemin bana birkaç kişi tarafından getirildiğini fark ettim, her adım sesi farklıydı ama bir hediye ne kadar ağır olabilir ki?

Yaklaşan adımlar durunca sadece büyüklerin olduğu odada annemin sesini duydum kulağıma yakın bir yerde. "Gözlerini açabilirsin, tatlım. " Bana karşı her defasında asil, her cümlesinde kibar, her vurgusunda ise şefkat barındıran annem yine aynı şekilde konuştu. Merak içinde beklediğim hediye için ellerimi çekerek bu dünyadan sakladığım gözlerimi tekrar gösterdim.

Gözlerimi karşımda duran korumalarımdan alıp onların tuttuğu yüzü gözü dağıtılmış ve kanlar içinde olan adama baktım, bakışlarım ilk defa gördüğüm bu manzara ile anlamsızca etrafta dolanırken gülümseyen ve bana yaklaşan büyükbabama takıldı. " Bugün 6. yaş günün, bu özel bir yaş... " Dizlerini bükerek eğildi. "... baban senden iki yaş büyükken bunu yapmıştı ve şimdi sıra sende. " neyden bahsettiğini biliyordum, babam 8 yaşındayken ilk defa birini öldürmüştü ve şimdi sıra bende. Öldürmek, bunun ne olduğununda farkındayım ve bunu yapmam gerektiğinin de. Büyükbabam elini arkaya atmıştı ve ben sadece ona merakla bakıyordum. Odada bulunan herkes bunu yapmamı bekliyordu; birinin canını almamı, bu sessizlik bunu fark ettirdi bana. Belinden çıkardığı tabancayı iki eli ile tutup bana uzattı, derin nefesim ile kavradı parmaklarım silahın gövdesini. Elinden çektim ve silahı tamamiyle kontrolüm altına alarak önümde diz çöktürülmüş baygın olan adamın başına dayadım. Üçe kadar say, üçe kadar say ve tetiği çek. Sonrası kurşunun tabancanın ucundan çıkması ve adamın kafatasından içeri girmesi ile bitecekti.

1... 2...Ve 3...

Parmağım ile üzerine çok hafif bir baskı uyguladığım tetiğe daha fazla baskı uyguladım ve kulağımı acıtacak sese kendimi hazırlamam ile o ses adete parçaladı kulak yetimi. Kafasından içeri hızla yarık oluşturarak giren kurşun ile birkaç damla kan sıçradı beyaz tüllü eteğime ve yüzüme, belki biraz da siyah gömleğime. Korumaların bıraktığı az önce acımdan öldürdüğüm adamın cansız bedeni halı ile buluştu, akan kanları ile yumuşak halıyı kirletiyordu. Havada duran silahlı elimi indirdim ve onu yanı başımda duran büyükbabama uzattım, silahı alıp iki dizinin üzerine çöktü ve başını eğdi tek kelime etmeden. Arkama dönüp baktığımda ise annemin de aynı şekilde durduğu gördüm, odada ki büyükler, korumalar hatta hizmetliler bile aynı şekilde durmuş beni selamlıyorlardı bense sadece onlara bakıyordum. "Artık yeraltı sadece senindir. " eğdiği başını kaldırıp yüzüme bakarak seslendi büyükbabam. Elimi kalkmaları için hareket ettirdim ve yerde hala güzel halıyı kanıyla kirletmeye devam eden ölü adamın yanına kanların üzerine diz çöktüm. Herkesin bana baktığını hissedebiliyorum ve umursamıyorum, sadece bir şey merak ediyorum. Elim ile solmaya başlamış ellerine dokundum ama soğukluğunu hissedemeyince kalktım diz çöktüğüm yerden.

Bu hissettiğim duygu daha farklıydı, yaptığım şeyden dolayı pişman değilim bunu hissedebiliyorum ama hissettiğim duyguyu tanımlayamıyorum ya da o hissi tanımlayabilecek kelimelere daha sahip değilim.

Gördüğüm sonsuzluğa kadar giden karanlıkta zihnimin derinliklerinde benim hatırladığım en eski anı, kendini belli etti burada olduğunu bağırarak. O günü hatırlıyorum; en ince ayrıntısına kadar olmasada hatırlıyordum, sonra olanlar aklıma geldi. Aklımda dolaşan eski anılardan yenilerini seçerek ayırdım, hepsi fotoğraf kareleri gibi kesit kesit geliyordu. Birinde peşimde adamlar vardı arkama bakıyordum, diğerinde onlar yok olmuştu ve elimle göğsüme baskı yapıyordum siyah tişörtümün üstünden. Diğerlerinde ise arabadaydım, sonuncusunda ise sonunda karanlık olan dipsiz bir kuyuya düşüyordum.

Ben.. b-ben öl-öldüm mü?!

Kazanmam gereken savaşta galip olamayıp mağlup mu olmuştum?

Ben en başından beri ölüydüm!

Ölmüş olduğumu yeni fark ediyordum, geçmişten gördüğüm hatıralar aslında sadece cehennemime hazırlık için gösterilmiş. Şimdi ne olacak ki? Benim yerime kim gelecek? Tekrar karanlıkta oluşan hatıralar kendilerini belli edercesine parladı ama sadece bir parlaklık vardı ve ortasından yaklaşan kırmızı bir silüet. Yavaş olamayacak kadar hızlı ama çok hızlı olamayacak kadar da yavaş bir ritim de yaklaşıyordu, sanki korkutmak amacıyla ama bir anda kayboldu o kırmızı görüntü. Benliğim ile etrafımda dönerek kırmızı görüntüye bakındım ama bir anda gözümün önüne gelen görüntü ile gözlerimi hızla açarak yerimde zıpladım.

Neler oluyor? O kırmızı görüntüde neydi öyle? Ben neredeyim? İnanmadığım cennette? Ya da cehennemde?

Gözlerim alıştığı karanlıktan, hiç tanımadığı aydınlığa geçtiğinden yanıyordu, yanan gözlerim kapatmam için yalvarırken kapattım. Boğazımda olan şey ile nefes almam engelleniyordu ve ciğerlerimi parçalara ayrırcasına öksürmeme neden oluyorken kulağıma dolan uzun ve fazla rahatsız edici tiz ses yankı yaparak bulunduğum yerden bana ulaşıyordu. Tiz sesten başka sesler de gelirken, ellerimi boğazıma götürdüm ve doladım parmaklarımı. Dilimin üstünde yeni hissetmeye başladığım plastik boru benzeri şey, nefeslerimi engelleyen bir hain gibiydi. Duyduğum kapı çarpma sesiyle aydınlığa alışmamış olan gözlerimi tekrar karanlığından ayırdım ve bulanık görünen şeylere bakmaya başladım.


Bayan MafyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin